Özlem YURTÇU KARABULUT, Buğra BENLİOĞLU / İstanbul, (DHA) – İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası nedeniyle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde düzenlenen sempozyuma katıldı. Prof. Dr. Memişoğlu yaptığı konuşmada organ nakillerinin ülkemizde ağırlıkla canlı vericiden yapıldığına işaret ederek , “Canlıları kesip ölülerimize dokunmuyoruz. Canlıdan böbrek alıp ölü insanın böbreğini toprağa gönderiyoruz. Karaciğer ve böbrek naklinde kadavra nakil oranımız neredeyse hiç yok. Canlı verici kullanılamadığı için kalp bekleyen 3-4 yaşında bebekler ölüyor” dedi.
Organ ve doku nakli konusunda farkındalığı arttırmak amacıyla İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası nedeniyle bir sempozyum düzenlendi. Etkinliğe İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın, Dekan Prof. Dr. Sait Gönen, Başhekim Prof. Dr. Zekayi Kutlubay’ın yanı sıra konunun uzmanı öğretim üyeleri ile nakil olmuş hastalar katıldı. Sempozyumda, beyin ölümü bildirimlerinin ülkemizde düşük olduğu, beyin ölümlerinin organ bağışına dönüşme sayılarının da çok yetersiz olduğu belirtildi ve neredeyse 85 milyon nüfusa ulaşan Türkiye’de yılda ortalama 2 bin beyin ölümü bildirimi yapıldığı, bunun sadece 500’ünün organ bağışına dönüşebildiği vurgulandı.
“NAKİLDE BAŞARILIYIZ AMA BAĞIŞ YETERLİ DEĞİL”
İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, cerrahi anlamda organ naklinde Türkiye’nin çok iyi noktalara geldiğini söyleyerek bağışların ve beyin ölümü bildirimlerinin yetersiz olduğunu söyledi ve canlıdan nakil yerine kadavradan nakillerin artırılması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Memişoğlu, “Türkiye’de bugün 1988’den 2000 yılına kadar toplam 200 karaciğer nakli dahi yapılamazken şimdi sadece İstanbul’da yılda 700-800 karaciğer, 2 bine yakın böbrek nakli yapar hale geldik. Tabii ki Kovid pandemisi nedeniyle sayılarda düşüş oldu ama şu an Kovid öncesi sayılarına da ulaşıyoruz. Sadece İstanbul’da 39 böbrek nakil merkezi, 19 karaciğer nakli merkezimiz var. Bunlar dünya çapında merkezler. Burada yapılan ameliyatlara baktığımız zaman hayatta kalma süreleri açısından dünyanın en iyi merkezleri ile yarışacak pozisyondalar” dedi.
“3-4 YAŞINDAKİ HASTALAR ORGAN BEKLERKEN ÖLÜYOR”
Organ naklinde en büyük sorunumuzun kadavra nakillerindeki azlık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Memişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Canlılarımızı kesiyoruz ölülerimize dokunmuyoruz. Organ naklinde bu çelişkiyi yok etmeniz lazım. Canlıdan böbrek alıyoruz, ölmüş insanın böbreğini toprağa gönderiyoruz. Bunu toplumsal bilinçle aşabiliriz. Tüm toplumu bu konuda eğiterek çözebiliriz. Özellikle karaciğer, hele böbrek naklinde maalesef canlı nakil oranlarımız yanında kadavra oranları neredeyse hiç yok. Bu çok acı bir şey. Özellikle canlı verici kullanamadığımız için, 3-4 yaşındaki bebeklerimizi maalesef kalp beklerken kaybediyoruz. Akciğer naklinde maalesef sadece iki merkezle idare etmek zorunda kalıyoruz, çünkü bağış yok. Beyin ölümü bildirimlerimiz de yetersiz. Ayrıca organ naklini sadece böbrek, akciğer, karaciğer nakli olarak kabul ediyoruz. Oysa Türkiye’de geliştirmemiz gereken en önemli şeylerden birisi de doku bankacılığı, doku nakli. Yani bugün yapay greftler kullanacağımız yerde, doğal greftleri kullanacağımız ve maliyet olarak da çok daha avantaj sunacak alanları da artırmamız, yönetmeniz gerekiyor.”
“BEYİN ÖLÜMÜ VE BİTKİSEL HAYAT AYNI ŞEY DEĞİL”
Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Demirkıran ise vatandaşların hala beyin ölümü ile bitkisel hayat kavramlarını karıştırdığına işaret etti. Demirkıran, “Beyin ölümü, bir hastanın beyin faaliyetlerinin geri dönüşümsüz olarak ortadan kalkması demektir. Bu da hastanın somatik ölümü anlamına gelir. Hastanın kalbi atıyor olabilir ama tıbbi olarak ölüdür. Bu konu çoğunlukla bitkisel hayat ile karıştırılır. Oysa bitkisel hayatta olan bir hastayı uzun süre tıbbi bakımla hayatta tutabilirsiniz. Türkiye’de maalesef beyin ölümü bildirimleri de düşük. Çünkü farkındalık az. Beyin ölümü olanların da ancak yüzde 23’ü bağışa dönüşebiliyor. Aileler bu konuda isteksiz. Reddediyorlar çoğu zaman. Örneğin 2019 yılında 1500-1600 civarında beyin ölümü bildirimi, aileler tarafından reddedildiği için organ bağışına dönüşmemiş. Pandemi ile birlikte maalesef yarıdan daha aşağıya indi organ nakilleri ve bağışlar. Canlı nakil kadavra nakillerden çok daha fazla. Ama bu aslında bir başarı değil” diye konuştu.
“CANLIDAN NAKİL KADAVRADAN NAKLE GÖRE DAHA STRESLİ”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’ndan Karaciğer, Safrayolu, Pankreas Cerrahisi ve Karaciğer Nakli Uzmanı Prof. Dr. Ender Dulundu de teknik olarak canlıdan canlıya yapılan nakillerin cerrah açısından da daha zor ve sıkıntılı olduğunu söyleyerek “Sonuçta tamamen sağlıklı olan bir insanı ameliyata alıp organının bir parçasının ya da bir organını almak, insanı zihinsel olarak da huzursuz eden bir faktör. Biz, beyin ölümü bildirimlerinin artırılması ve organ bağışı konusunda vatandaşlarımızın da hassasiyet göstermesiyle yüzde 80 olan canlıdan nakli, yüzde 20 olan kadavra nakli oranlarını tersine çevirebiliriz. Bu da toplumu bilinçlendirmekle, bağışların artmasıyla oluyor. Tamamen sağlıklı bir insanı ameliyata alarak, aile bireylerini de bu anlamda huzursuz edecek, sıkıntıya sokacak bir cerrahiden korumuş oluyorsunuz kadavra nakliyle” şeklinde konuştu.
(FOTOĞRAF)