İSTANBUL (DHA)- Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği (ABKAD) Başkan Yardımcısı Can Baydarol, Avrupa Birliği’nin (AB) yakın zamanda çıkardığı “Yeşil Mutabakat”a (Green Deal) uyum için, özellikle ihracata üretim yapan KOBİ’ler için “acil” destek paketi hazırlanması gerektiğini vurguladı ve “Doğalgaz ve kömür yakan termik santrallerin de hızla devreden çıkarılması zorunludur” uyarısı yaptı.
DHA’nın, ABKAD grubunun 10-18 Ekim’de Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) yetkilileri ve Türkiye Büyükelçiliği ile yaptığı görüşmelere ilişkin sorularını yanıtlayan Baydarol, “AB Komisyonu üyeleri, Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekilleri ve sivil toplum yöneticileriyle bir araya geldik. Bu görüşmelerden edindiğimiz genel hava; 2023’e kadar kimse Türkiye-AB ilişkilerinden bir gelişme beklemiyor. Bir başka deyişle, AB tarafı Türkiye’de düzenlenecek genel seçime odaklanmış durumda” dedi.
Slovenya’da geçen hafta düzenlenen AB Dışişleri Bakanları toplantısında da Türkiye’nin “hiç gündeme gelmediğine” dikkat çeken Baydarol, “Ancak, aynı zamanda 15 yıldır müzakereler yürüttükleri Balkan ülkelerini de tam üye yapmaya yanaşmadılar; çünkü, AB’de şu anda gündem genişleme değil” dedi.
Baydarol, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şu anda gündem genişleme değil; ama, Türkiye ile AB arasındaki yakın gündem iki ana konuya dayanıyor. Bunlardan bir tanesi Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, diğeri de vize sorunu. Her iki konuda da bir adım atılması durumunda, Türkiye’ye taviz verilmiş gibi algılanacak. Ancak ben, her iki gündem konusunun da daha çok AB çıkarlarına uygun olduğu inancındayım.”
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi durumunda, mevcut Gümrük Birliği’nin kapsamına, hizmet ve tarım sektörleri ve ayrıca kamu ihalelerinin de alınacağına işaret eden Baydarol, “Bu üç sektörde de AB daha avantajlı konumda; özellikle kamu ihaleleri konusunda itiraz edecek olan tarafın Türkiye olacağı konusunda kuşkum yok” diye konuştu.
Bu aşamada söz konusu gündem konuları üzerinde bir yol alınacağını düşünmediğini de vurgulayan Baydarol, “Buna karşın çok güncel sorunlar da sürüyor. Biz, AB yetkilileri ile görüşmelerimizde öncelikle taşımacılık konusundaki sorunları dile getirdik; çünkü, kamyon geçişlerinin sınırlandırılması sorunu var. Aynı zamanda da şoförlerin vize sorunları var. Her ikisi de şu anda, Gümrük Birliği’ne aykırı durum yaratmaya devam ediyor” dedi.
“KOBİLER DÜZEYİNDE ÇOK CİDDİ BOYUTLARDA İFLASLARIN ORTAYA ÇIKMASI KAÇINILMAZ OLACAK”
AB ile yalnızca taşımacılığı içeren görüşmeler yapılabileceğinin altını çizen Baydarol, “’ Gümrük Birliği güncellenmesi sırasında, nasıl olsa bu konu da hizmetler sektörü kapsamında düzelir’ gibi bir yaklaşım gerçekçi değil” diye uyardı.
AB’nin yakın zamanda “Yeşil Mutabakat”ı kabul ettiğine de dikkat çeken Baydarol, “Bir başka deyişle, kirliliği önleme projeleri bağlamında ‘karbon ayak izi’ konusuyla doğrudan ilgili. Konu bu aşamaya geldiğinde, Türkiye’yi başka ciddi sorunlar da bekliyor” dedi.
“Gümrük Birliği kapsamında gümrük vergisi yok; ancak, kirleten üretim yaparsanız, bunu vergilendirecekler” diyen Baydarol, “Böyle bir aşamada da Türkiye’de KOBİ’ler düzeyinde çok ciddi boyutlarda iflasların ortaya çıkması kaçınılmaz olacak. Dolayısıyla, AB’nin ‘Yeşil Mutabakat’ konusunun, hiç zaman yitirmeden, çok ciddi bir biçimde tartışılması gerekiyor. Maalesef, Türkiye’de iç politika nedeniyle, böyle ciddi konuları tartışmaya zaman kalmıyor; oysa, bu çok ciddi ve hassas bir konu. Zaten bir yandan ciddi ekonomik güçlükler yaşarken, bir yandan da karşımıza bu Yeşil mutabakat konusu nedeniyle yeni ciddi sorunlar da çıkabilir” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE ÇEVREYİ KİRLETMEYİ SÜRDÜRDÜĞÜ ZAMAN ONLAR DA TEMİZ ÇEVREYE KAVUŞAMAZLAR”
Türkiye’nin, Yeşil Mutabakat konusunda, AB içindeki gelişmeleri de “çok iyi izlemesi” gerektiğine dikkat çeken Baydarol, “Örneğin, bu konuda Almanya’daki KOBİ’ler de uyum konusunda bir gevşeme gerektiği konusunda çok bastırınca, AB genelinde destek gördüler ve biraz gevşeme yapılması gündeme geldi” dedi.
Geçici gevşemelere karşın, Yeşil Mutabakat’ın “kaçınılmaz bir son” olduğunu vurgulayan Baydarol, “Bu mutlaka gelecek; çünkü, artık çevre kirliliği yerel değil küresel bir sorun. Avrupa Birliği kendi topraklarında istediği kadar önlem alırsa alsın, Türkiye çevreyi kirletmeyi sürdürdüğü zaman, onlar da temiz çevreye kavuşamazlar. Bilindiği gibi, Ursula Von Der Leyen Avrupa Komisyonu Başkanı olduğu zaman, gündeme alınıp kabul edilen ilk madde, ‘2050 Sıfır Karbon’ hedefi oldu. Şimdi de 2030 hedefleri konuldu; çevreyi kirletmeyen enerji üretimi ve kentlerde elektrikli araç gibi sıfır emisyonlu araçların kullanılması gibi konular gündemde” diye konuştu.
Baydarol, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu nedenle, Türkiye’nin de termik santrallerden uzaklaşıp bir an önce güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımlarına yönelmesi ve bu konuları teşvik etmesi gerekiyor. Bunun Türkiye’nin önündeki en önemli sorun olduğunu düşünüyorum; şu anda gündemin alt sıralarındaymış gibi görünse de tahmin ediyorum, önümüzdeki 10 yıl boyunca bu konuyu tartışacağız. Gençlere de tavsiyem bu konuda uzmanlaşmaya başlamalıdır.”
“TEŞVİKLER ARABALARA DEĞİL, GERÇEK ANLAMDA YATIRIMA YÖNLENDİRİLMELİ”
Temiz enerji konusunun “çok önemli” olduğuna da dikkat çeken Baydarol, “Çünkü, karbon ayak izi nedeniyle, gümrük vergisiyle eş etkili ‘karbon vergileri’ gündeme gelecek. Benim 10 yıldır üzerinde durduğum bir tezim var; ekonomimiz artık ‘Türk ekonomisi’ olmaktan çıktı, artık ‘Türkiye’deki ekonomi’ haline geldi” diye sürdüren Baydarol, “Örneğin, en büyük ihracat kalemi otomotiv; ancak, Türkiye’de üretilen otomobillerin hangisi Türk otomobili? Hiçbiri. Dolayısıyla, aslında Türkiye otomotivde bir montaj atölyesidir. Artık dünya ekonomisi bu durumda” dedi.
Yeşil Mutabakat kapsamında AB’nin kendi üreticilerine “çok ciddi destekler” vereceğini ve böylece yeni bir haksız rekabet sorununun ortaya çıkacağına dikkat çeken Baydarol, “Aynı teşvik mekanizması, Türkiye’nin kaynak kıtlığı nedeniyle burada olanaksız gibi görünüyor; bu nedenle, ortaya çıkacak haksız rekabet ortamı bizim çok aleyhimize işleyecektir. Mutlaka ve mutlaka KOBİ’lerin teşvik edilmesi gerekiyor, ama, bu teşviklerden yararlananlar da altlarına Mercedes araba almadan, bu kaynakları gerçek anlamda yatırıma yönlendirmelidir. Yoksa rekabet edemezler; çünkü, bu yatırımları yapmadıkları zaman, ihracat ürünlerinde karbon ayak izleri ortaya çıkacak ve bunun maliyetine katlanamayacakları için de piyasadan çekilmek zorunda kalacaklardır. Çünkü, AB doğrudan ihracat yapan firmanın doğrudan üretim tesislerine gelerek denetim yapacaktır” diye uyardı.
“DOĞALGAZ VE KÖMÜR YAKAN TERMİK SANTRALLERİN HIZLA DEVREDEN ÇIKARILMASI ZORUNLU”
Baydarol, “temiz üretim” konusunda olası AB denetimlerine ilişkin “yaşanmış bir olayı” da şöyle anlattı:
“Bilindiği gibi bir zaman, çocuk işçilerin çalıştırılması konusu gündemdeydi ve ihracatçı firmalar bu konuda ziyaret edilerek denetleniyordu. Bu firmalardan birine komisyondan bir ekip geliyor ve denetliyor; hiç çocuk işçi yok, gayet memnunlar. Ancak, ekip gittikten sonra, firma yasaklı listeye giriyor. Nedeni, ‘bu işyerinde sakız çiğnemek yasaktır’ levhası gösteriliyor. Müfettişler, sakız çiğnemenin ‘çalışanların bireysel hakları’ olduğu gerekçesiyle olumsuz rapor veriyorlar. Bu durumu öğrenen yakınları işyeri sahibine, levhanın neden konulduğu sorulduğunda ise, ‘Dokuma tezgahlarında çalışan işçiler çiğnedikleri sakızları tezgâh altına yapıştırıyorlardı, bunu önlemek için koyduk’ diyor.”
Türkiye’de büyük şirketlerin Yeşil Mutabakat konusunda çalışmaya başladıklarına da işaret eden Baydarol, “Bu şirketlere destek veren üretim zinciri içindeki KOBİ’lerin de bu büyük şirketler tarafından zaman geçirmeden eğitilmeye başlamaları gerekiyor. Yoksa, örneğin otomotiv için tampon üreten bir firmanın ürettiği tüm tamponlar elinde kalabilir. Böyle risklerle karşı karşıyayız; çünkü 2030’a kadar sert geçişler olacak” diye uyardı ve ekledi:
“Bu nedenle, ‘bize bir şey olmaz’ anlayışından sıyrılıp, zaman yitirmeden bir şeyler yapmaya başlamak şart. Örneğin, Türkiye’de güneş ve rüzgâr enerjisi için çok uygun alanlar var ama üç yanı denizlerle çevrili olarak, dalga enerjisinden yararlanmanın da yollarını aramaya başlamalıdır. Almanya’da güneş enerjisinin yaygın kullanımı çok ciddi bir biçimde teşvik ediliyor ve bu nedenle, Türkiye’ye göre neredeyse hiç güneş almayan Almanya, Türkiye’nin sekiz katı güneş enerjisi üretiyor. Bu nedenle, Türkiye’nin de teşvik konusunu çok ciddi bir şekilde gündemine alıp, kısa sürede uygulamaya geçmesi gerekir. Doğalgaz ve kömür yakan termik santrallerin de hızla devreden çıkarılması zorunludur.”
“AB AŞI KARTI VE AŞI PASAPORTU HERKESE ZORUNLU DURUMA GELMESİNDE KARARLI”
Bunun yanında, dijital ayak izi konusunun da Türkiye ve AB arasındaki gündeme yavaş yavaş geldiğini anımsatan Baydarol, “Bunlar da masaya yatırılmaya başlandı. Bunun yanında, aşı kartı, aşı pasaportu gibi konular da herkese zorunlu duruma geliyor ve AB bu konuda kararlı” ifadelerini kullandı.
Baydarol, “Bunun yanında göç konusu da önemli; bu konuda AB’nin tüm kapılara Türkiye’ye açık, her türlü yardımı yapmaya hazırlar ve bildiğimiz gibi AB kaynaklarından Türkiye’ye oldukça iyi yardım yapılıyor. Biraz daha para verelim, mülteciler orada kalsın diyorlar. Biz de görüşmelerimizde, bunun aslında ortak dış politika ve güvenlik politikası eksikliğinden kaynaklandığını vurguladık. Brüksel’deki görünüm aşağı-yukarı böyleydi” diye konuştu.
“YATIRIMCILAR BURADAKİ SİSTEME GÜVENMELİDİRLER Kİ YATIRIM YAPSINLAR”
Baydarol, “AB yetkililerinin dile getirdikleri en büyük sorun olarak da Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına uyumaması konusu oldu. Bu çok ciddi bir sorun, çünkü bu Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınmasına kadar gidebilir ki, bu çok tehlikeli bir gelişme olur” dedi.
Baydarol, sözlerini şöyle noktaladı:
“Dolayısıyla, Türkiye’deki ekonomik sorunların başlıca kaynağının, Türkiye’nin mevcut görünümü olduğunu söylemek mümkün. Sorun bir güven sorunudur. Yatırımcı buraya yatırım için getireceği paranın güvende olacağına inanması gerekir. Yatırımcı buradaki sisteme güvenmelidir ki, gelsin ve yatırım yapsın. Bu konuda muhalefetin, müteahhitlere ‘parayı ödemem’ diye uyarmasının da etkisi var elbette. Çünkü, müteahhitlere ödenen paranın bir bölümü de kreditörlere gidiyor. Bu nedenle, ‘paranı ödemem’ denildiğinde, kreditörler de ‘eyvah alacaklarımızı tahsil edemeyeceğiz’ diye korkuyorlar. Bu nedenle, AB ile ‘güven ve samimiyet’ esaslarına dayalı diyalog ortamının oluşturulup, geliştirilmesi ve korunması gerekir.”