1- (havadan görüntülerle) BOĞAZ KENARINA AKIN ETTİLER, TRAFİK KİLİTLENDİ
Ali AKSOYER/İSTANBUL(DHA) – İSTANBUL’da kısıtlamasız ilk cumartesi gününde İstanbul Boğazı’nın sahil şeridinde trafik kilitlendi.
İstanbul’da uzun sürenin ardından sokağa çıkma kısıtlamasının uygulanmadığı ilk cumartesi günü, çok sayıda kişi sahillere akın etti. İnsan ve araç yoğunluğundan, Rumelihisarı da nasibini aldı. Boğaz manzaralı restoranlara ulaşmak isteyenler sahil yolunda uzun araç kuyrukları oluşturdu. Restoranlarda masalarda boş yer kalmazken, yemeklerini bitiren vatandaşlar bu kez de valelere teslim ettikleri otomobillerini teslim alabilmek için bekledi. Yaşanan yoğunluk havadan da görüntülendi.
Görüntü Dökümü:
————-
-Kilitlenen trafik
-Yürüyenler
-Yoğunluktan detaylar
=====================
2- (Özel) BEYOĞLU’NDA ÇOCUKLARIN KAVGASINA AİLELERİ KARIŞTI; BİR GENÇ BOĞAZINDAN BIÇAKLANDI
Haber – Kamera: Hasan YILDIRIM – Özgür EREN / İSTANBUL (DHA) BEYOĞLU’nda çocuklar arasında başlayan kavga, aile üyelerinin de katılmasıyla kısa sürede büyüdü. Bıçak, kemer ve süpürgenin kullanıldığı kavgada bir genç boğazından bıçaklandı. Yaralı genç, ambulansla hastaneye kaldırıldı. Parkta sürekli kavga olduğunu söyleyen mahalle sakinleri bir an önce önlem alınmasını istedi.
Olay, Beyoğlu Örnektepe Mahallesi Pazaraltı Sokak’ta dün saat 13.30 sıralarında meydana geldi. İddialara göre, iki ailenin parkta oynayan çocukları arasında henüz belirlenemeyen bir nedenle kavga çıktı. Kavganın büyümesi üzerine aile üyeleri de parka geldi. İki aile üyeleri birbirine bıçak, kemer ve süpürge ile saldırdı. Kadınların da katıldığı kavgada bir genç boğazından bıçaklandı. Araya büyüklerin girmesiyle iki grup, olay yerinden uzaklaştı. Yaralı genç, çağrılan ambulansla Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi’ne kaldırıldı.
“BU İŞ ÇOK TEHLİKELİ BOYUTA GELDİ”
Mahalle sakini Nedim Köse “Çocuk kavgasında birbirine girdiler. Bir kişinin gırtlağını kesmişler. Olaylar büyüdü. Burada her gün kavga ediyorlar. Artık usandık bıktık. Polis gelince herkes bir tarafa kaçıyor. Bugün bir kişi yaralandığı için polis ilgileniyor. Bu iş çok tehlikeli bir boyuta geldi. Bir önlem alınması gerekiyor.” dedi.
“İKİ TANE TORUNUM VAR BU MAHALLEYE GELMİYORLAR”
Torunlarını dışarı çıkaramadığını söyleyen Hatice Pamuk “Çocuklarımız dışarı çıkamıyor. Kendi aralarında kavga ediyorlar. Biz bunlardan bıktık. Bunlar buradan gitsin. İki tane torunum var bu mahalleye gelmiyorlar. Bugün de kemerlerle birbirlerine girdiler.” diye konuştu.
KAVGA CEP TELEFONU KAMERASINDA
İki aile arasında yaşanan kavga cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. Görüntülerde, aralarında kadının da olduğu iki grubun birbirlerine saldırması yer alıyor.
Görüntü Dökümü:
————-
Güvenlik kamerası görüntüsü
İki aile üyelerinin birbirine girmesi
Yaralanan genç
Cep telefonu görüntüsü
Kavga edenlerden görüntü
Kadının süpürge sapı ile vurması
Yaşanan kavgadan görüntü
Aktüel görüntü
Olay yerinden görüntü
Parktan görüntü
Mahalle sakinleri ile röp.
Genel ve detaylar
=====================
3- (geniş haber) – İLETİŞİM BAŞKANI ALTUN : BU SİSTEMATİK BİR KÖTÜLÜKTÜR
Beyza Nur GÜLER-Feridun AÇIKGÖZ/İstanbul, (DHA) – İLETİŞİM Başkanı Fahrettin Altun, “ABD’nin, AB’nin terör listesindeki PKK’nın veya 15 Temmuz’da 251 masum insanımızı şehit eden FETÖ’nün elebaşıları, sosyal medya platformlarında serbestçe ahkam kesiyor, propaganda yapmaya devam ediyorlar. Bu sistematik bir kötülüktür” dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın destekleri ile Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından düzenlenen yeni iletişim teknolojileri, yerel ve ulusal medyanın ülke tanıtımına katkısı, yeni tür yayıncılık ve Türkiye’nin tanıtımı, global bilgi ağları ve veri güvenliği gibi konuların ele alınacağı ‘Dijital Dünya Çalıştayı’, Beşiktaş’taki Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde gerçekleşti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un açılış konuşmasını yaptığı çalıştayda Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan, Radyo-Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, öğretim üyeleri, geleneksel ve dijital medya platformlarından katılımcılar da yer aldı.
“HIZLI VE GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR DEĞİŞİM”
Konuşmasının başında, önceki gün Bingöl’den Tatvan’a gitmek üzere kalkan helikopterin kaza kırıma uğraması sonucu şehit olan askerlere rahmet dileyen Altun, dijitalleşmenin inkar edilemez bir gerçek haline geldiğini vurguladı. Altun, habercilikten yayıncılığa, iş dünyasından özel hayata kadar hemen her alanda hızlı ve geri dönüşü olmayan bir değişim yaşandığına vurgu yaparak, “Gençlerimiz her gün en az 3 saatini bilgisayarları veya mobil cihazları marifetiyle internette geçiriyor. Sayın RTÜK Başkanımız biraz önce verileri paylaştı. Koronavirüs salgını nedeniyle gençlerimiz, çocuklarımız geçtiğimiz yıl eğitimlerini internet ortamında takip ettiler. Hala da eğitim hatırı sayılır oranda internet ortamında sürdürülüyor. Türkiye’nin bu aşamaya gelmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde iletişim altyapısına yapılan yatırımların önemli bir rolü var. Nitekim ülkemizde faaliyet gösteren şirketlerin küresel devlerden gördüğü ilgiye hepimiz şahidiz” dedi.
“DİJİTALLEŞMENİN OLUMSUZ ETKİLERİNİ EN ÇOK GELENEKSEL MEDYA MENSUPLARI HİSSETTİ”
Dijitalleşmeyi ele alırken fırsatlar kadar meydan okumaları da göz önünde bulundurmak gerektiğini belirten Altun, bu sürecin olumsuz etkilerini en çok geleneksel medya mensuplarının hissettiğini ifade etti. Bugün de tam belki de bu çalıştayın yapılma amacı bu diyen
Fahrettin Altun, “Son yıllarda sosyal medya ve haber sitelerinin gazeteleri, dijital yayıncıların televizyonu, müzik servislerinin radyoyu olumsuz etkilediği hepimizin malumu. Ayrıca yaklaşık bir yıldır devam eden koronavirüs salgınının özellikle reklam gelirlerini düşürerek, geleneksel medyanın sorunlarını derinleştirdi. Bu durum, yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde yaşanan somut ve çıplak bir gerçek. Nitekim irili ufaklı birçok kuruluş, uzun yıllardan sonra küresel salgın koşulları nedeniyle faaliyetlerine son vermek durumunda kaldı. New York Times, Guardian gibi dev medya şirketleri birçok çalışanının işine son verdi. Benzer süreçler dünyanın farklı yerlerinde de devam ediyor. Dijitalleşme sürecinin medya alanındaki bir başka yan etkisinin de haberciliğin tıklanma sayılarına ve okunma sürelerine indirgenmesi, Bu tabii, sansasyonel içeriklerin kamu yararının önüne geçmesi anlamına geliyor. Bugün medyada 5N1K kuralını hatırlayan var mı? Hepimizin hatırında, hatıralarda kalan bu kural ne yazık ki hatırlanmayan bir referansa dönüşmüş durumda. Bu kabul edilemez. Hız, tıklanma, sansasyon, tiraj, reyting… Bunların merkeze alındığı, gerçek haberin, kamu yararının ikinci planda tutulduğu bir medya eko-sisteminden bahsediyoruz. Biz bugün Türkiye’de, İletişim Başkanlığı olarak bu sorunu çözmek için elimizden gelen bütün çabayı gösteriyoruz. Bu noktada medya sektörümüzle iş birliğimizi sürdürüyoruz” diye konuştu.
“İNTERNET GAZETECİLİĞİNİN MESLEKİ STANDARTLARINI ORTAYA KOYMALIYIZ”
Fahrettin Altun, internet üzerinden yapılan gazetecilik faaliyetlerine değinerek, şunları kaydetti:
“Dünyada ve Türkiye’de bilgi hızla fiziksel ortamdan dijital ortama taşınırken bu faaliyetleri düzenleyen kuralların kapsamlı şekilde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. İnternet artık ana akım medyanın bir parçası haline gelirken, bu gerçeğe gözümüzü kapatamayız. İnternet, sosyal medya ifadelerini kullandığımızda aklımıza kaos geliyor. Elbette burada hassas bir denge gözetmek durumundayız. Kendi imkânlarıyla basit bir internet sitesi kuran, buradan bir tür yayıncılık faaliyeti yürüten kişilerle ile profesyonel gazetecileri birbirinden ayırmak elzemdir. Bu ayrım, öncelikle, gazetecilik mesleğinin evrensel standartlarını muhafaza etmek ve gazetecileri korumak için gereklidir. Diğer yandan, sadece belirli bir mecra üzerinden çalıştıkları için gazetecilik yapanların mağdur edilmesi de kabul edilemez. Hep birlikte internet gazeteciliğinin mesleki standartlarını ortaya koymalı, bu alanı rasyonel ve şeffaf bir şekilde düzenlemeliyiz. Bu çalıştayın, bu sürecin önemli bir parçası olacağını düşünüyorum”
“DİJİTAL FAŞİZM BÜYÜK TEHDİT”
Dünyanın belirli bir bölgesinde kümelenmiş bir avuç şirketin “hakikatin tekeliniö ellerinde tuttuğunu iddia ettiğini dile getiren Altun, “Bu iddia milletin seçilmiş temsilcilerine sorgusuz sualsiz sansür uygulamaya kadar varan bir cüretkarlıkla birleşmiş durumda. Bu tür anti-demokratik uygulamaların meşrulaştırılması için ellerinden gelen gayreti ortaya koyuyor, her tür manipülasyonu yapıyorlar. Böylece bir grup özel şirket, kamunun bilgiye erişimi noktasında hem avukat hem savcı hem hakim görevini üstleniyor. Bu gidişatın ne kadar sorunlu olduğu açıktır” dedi.
Dijital faşizmin bir başka unsurunun da ifade özgürlüğü ve tolerans gibi kavramların dejenere ve politize edilmesi olduğunu belirten Altun, “Açık ve net bir biçimde vurgulamak istiyorum. Ortada apaçık bir çifte standart var. Bugün, küresel anlamda bir çifte standartla muhatabız. Bakınız, küresel şirketler ne yapıyor? Bir yandan siyasetçileri ‘şiddeti teşvik ettiği’ gerekçesiyle susturuyorlar, sansürlüyorlar. Öte yandan aynı küresel şirketler, terör propagandasına ortak olmaya, bunu da bile isteye yapmaya devam ediyorlar. Nitekim ABD’nin, AB’nin terör listesindeki PKK’nın veya 15 Temmuz’da 251 masum insanımızı şehit eden FETÖ’nün elebaşıları, sosyal medya platformlarında serbestçe ahkam kesiyor, propaganda yapmaya devam ediyorlar. Bu sistematik bir kötülüktür. Buna ilaveten ülkemiz terör örgütleriyle bağlantılı hesapların kapatılmasını istediğinde otoriterlik ve ifade özgürlüğüne saygı göstermemekle itham ediliyor” ifadelerini kullandı.
“AB’DE YAPILAN, ORADA HUKUKI OLAN DÜZENLEMELER, BIZIM IÇIN LÜKS SAYILDI”
Dijital faşizmin bir diğer boyutunun da bir avuç şirketin özgürlük adı altında kendilerini kanunların üzerinde konumlandırma gayreti olduğunu belirten Altun, şöyle devam etti:
“Bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti olarak bu konuda düzenleme yapmaya çalıştığımız için içeride ve dışarıda olağanüstü bir baskıyla karşı karşıya bırakıldık. Son derece makul olan taleplerimiz, ifade özgürlüğüne saldırı olarak lanse edildi. AB’de yapılan, orada hukuki olan düzenlemeler, bizim için lüks sayıldı. Hayır, biz hükümet olarak vatandaşlarımızın küresel şirketlere karşı haklarını, hukuklarının korunması adına bir düzenleme talep ettik. Açıkçası bu süreçte bazı muhalefet temsilcileri de bu küresel şirketlerin maaşlı sözcüleri gibi mesai yaptı. Biz bu süreçte hem Türkiye hem de dünya için doğru bir iş yaptığımızın bilinciyle sağlam durduk. Her türlü baskıya göğüs gerdik. Dünyanın hiçbir yerinde sınırsız özgürlük diye bir şey olamayacağını söyleyip, egemenliğimize saygı gösterilmesini istedik. Bu kadar açık ve net. Neticede meşru taleplerimizin ilgili şirketler tarafından kabul edildiğini hep birlikte gördük. Aynı şekilde, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların istismarına hep birlikte şahitlik ettik. Biz, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların hiçbir şekilde eşcinsellik propagandası için yozlaştırılmasına; bu yolla ailelerimizin ve çocuklarımızın hedef alınmasına kesin olarak karşı çıkıyoruz. Bahsettiğimiz küresel şirketler için bu propaganda neredeyse bir yasa hükmünde. Hiçbir şekilde eşcinsellik propagansının yanında yer almayacağız. Vatandaşlarımızı her türlü aşırılıktan korumak devletin başlıca görevidir. Bu tür çirkinliklerin özellikle gençlere ‘normal’ bir şey gibi sunulması, toplumsal düzenimize ve milletimizin asil karakterine yapılmış bir saldırıdır. Bugün bu konuda birilerine hoş görünmek için en ufak taviz verilmesi, gelecekte çok daha ciddi sorunlarla karşılaşmamıza neden olacaktır. Buna izin vermiyoruz, vermeyeceğiz”
“TÜRKİYE’NİN VERİSİ TÜRKİYE’DE KALMALI”
“Türkiye’nin verisinin Türkiye’de kalması için gereken tüm önlemleri almak, tüm adımları atmak zorundayız” diyen Altun, bu açıdan son haftalarda bir haberleşme uygulamasının aldığı karar sonrasında yaşanan sürecin sevindirici olduğunu dile getirerek, “Bu süreçte hem Cumhurbaşkanlığımız hem de diğer kurumlarımız medya bilgilendirme gruplarını yerli ve milli uygulamamız BİP’e taşıyarak bu harekete destek oldu. Yalnızca Türkiye’nin değil, Türkiye’nin dostlarının yaşadığı birçok ülkeden milyonlarca insanın bizim uygulamamızı tercih etmesi hiç kuşkusuz bir gurur vesilesidir. Bu sürecin güçlü bir şekilde devam edeceğini ümit ediyorum” ifadelerini kullandı.
“YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ, TÜRKİYE’NİN TANITIMINDA ÖNEMLİ”
Tehditlerle mücadele ederken, dijitalleşmenin Türkiye’ye sunduğu fırsatları görmezlikten gelinemeyeceğine vurgu yapan Altun, “Ülkemizin haklı tezlerini her ortamda savunmak, özellikle milli güvenliğimizi ilgilendiren konularla ilgili ulusal ve uluslararası kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundayız. Bu anlamda biz bu amaca ulaşmak için elimizdeki tüm araçları en iyi bir şekilde kullanmak, bunlardan faydalanmak durumundayız. Bu itibarla yeni iletişim teknolojilerinin özellikle Türkiye’nin tanıtımına önemli katkılarda bulunabileceğine inanıyorum” dedi.
“MÜFREDATTA YER ALAN MEDYA OKUR YAZARLIĞI DERSİNİ GÜNCELLEDİK”
Dijital alanın, yeni güvenlik sorunlarını da beraberinde getirdiğini vurgulayan RTÜK Başkanı Şahin ise, “Ucu bucağı bilinmeyen ancak özgürlüklerin sınırsız olmaması gereken internet yayıncılık alanında ve sosyal ağlarda, kişi hak ve hürriyetlerinin kolayca ihlal edilebiliyor olması düşünülmesi gereken bir konudur. Sanal tehdit hiç olmadığı kadar hayatımıza girmiş durumdadır. Siber güvenlik konusu ayrı bir dal haline gelmiştir. Üst kurulumuz özellikle çocuklarımız ve gençlerimizi korumak adına kendi alanına düşen görevlerini yerine getirmiştir. Sanal alemin bu denli hayatımızın bir parçası olması ile birlikte, yaptığımız çocukların yeni medya kullanım alışkanlıkları ve siber zorbalık konusunda çıkan verileri sizlerle paylaşmak istiyorum. 14-18 yaş arasındaki çocuklarımızın dijital sosyal alanı kullanma oranı yüzde 97’dir. Çok büyük bir rakam. Araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri de öğrencilerin yüzde 56’sının internete bağlandığında tek başına olduğu ve çevrimiçiyken hoşlanmadıkları kişi veya içerikle karşılaştığında yüzde 44 oranında yalnız olduğu şeklinde bir veri var elimizde. Aynı zamanda her 4 öğrenciden 1’i, internette hoşlanmadığı içerikle karşılaştığında bunu kimseyle paylaşamamaktadır. Gençler arasında yeni medya kullanımının artması, bu alanda bilinçli bir medya tüketicisi olmalarını da gerektirmektedir. Bunun için medya okur-yazarlığını önemsiyoruz. Milli Eğitim müfredatında yer alan medya okuryazarlığı dersini, dijital çağın gerçeklerine uygun hale getirerek güncelledik” diye konuştu.
Görüntü Dökümü:
———-
-Çalıştaydan görüntüler
-İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un konuşması
-Şahin’in açıklaması
-Genel ve detay
=========================
4- (ÖZEL) – KORONAVİRÜS HASTALARI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ TEDAVİ : ECMO
Haber: Gülseli KENARLI – Kamera: Mertcan ÖZTÜRK / İstanbul DHA – KORONAVİRÜS ile mücadelede önemli başarı yapay akciğer cihazı olarak bilinen ‘ecmo’ ile sağlanıyor.
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi ve Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Kaan Kırali ve ekibi koronavirüs nedeniyle ciğerleri tükenmek üzere olan hastalar için Ekstrakorporal Membran Oksijenizasyonu (Ecmo) cihazını kullandıkları bir tedavi yöntemi geliştirdi. Hastaları 60 günün üzerinde ecmo isimli bir yapay akciğer ve kalp cihazına bağlayarak, akciğerlerin kendisini onarmasını sağlıyorlar. Cihaz, akciğerin işlevi olan kana oksijen sağlama ve kalbin pompalama işlevini üstleniyor. Hekimler 60 günün üzerinde bir süre alan bu tedaviyle birçok hastayı uzun süren bu yöntemle sağlığına kavuşturuyor.
Prof. Dr. Mehmet Kaan Kırali, çalışmalarıyla ilgili olarak, “Bu tedavide esas önemli olan hastalığın en başındaki 2-3 hasta süren akut dönem var, fırtınalı dönem var. O dönemleri geçtikten sonra bu hastaların hayatta kalma imkanı artıyor. Bu hastalar yaklaşık 6 aylık bir süreçten sonra eski formlarına girmeye başlıyorlar. Bu yaklaşık 1 yıla kadar sürer diye tahmin ediyoruz, 1 yıllık sonuçların testleri yakında ortaya koyacağız. Bir hasta akciğerleri sıfıra inerse bu hastalar hiçbir şekilde bırakılmamalı” dedi.
Kırali ve ekibi bu yöntemle bugüne kadar 8 hastayı sağlığına kavuşturdu, tedavisi süren hastaların sayısı ise 5.
Geçtiğimiz Kasım ayında koronavirüse yakalanan 32 yaşındaki Cansu Pehlivan, bu tedavinin uygulandığı hastalardan biri. Pehlivan, 68 gün ecmo cihazına bağlı kaldıktan sonra, 2 hafta da yoğun bakımda tedavi edildi. Koronavirüsü atlatan Pehlivan, Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde normal odada tedavisinin tamamlanmasını bekliyor.
“SANKİ GERÇEKTEN YENİDEN DOĞMUŞ GİBİ HİÇBİR ŞEY FARK ETMEDİM”
Uzun süredir tedavi altında olan Cansu Pehlivan, evini çok özlediğini belirtiyor. Pehlivan, iş yerinde arkadaşında kaptığı koronavirüs ve sonrasında yaşadıkları konusunda ise şunları anlattı: “İş yerinde kaptım ben bu hastalığı. İş arkadaşımda varmış, söylemedi o da rahatsızdı, grip zannetti, gitti, geldi. Ondan bulaştı bana. Bir hafta evde kaldım, sırtım, kollarım ağarıyordu. Grip zannettim, hiç yakıştıramadım ilk başta. Sonra Eyüp Devlet Hastanesi’ne gittik, orada kovid olduğumu öğrendim. Orada test yaptılar, ‘tutulma oldu ciğerlerinde’ dediler. Hatırladıklarımı söylüyorum, orada beni yatırdılar, çok ateşim vardı. Sonra ‘yoğun bakıma alacağız’ dediler, sonrasını hatırlamıyorum. Sonra gözümü burada açtım. İlk gözümü açtığımda konuşamıyordum, boğazımda bir şey vardı, her yere baktım çok tuhaf bir şeydi uyandığımda. Eşimi gördüm sonra, onu görünce çok kötü oldum, doktorlarımı gördüm. Uyandıktan sonra rahatsızdım, kötüydüm ama çok güzel baktı doktorlarım bana, hemşireler, doktorlar çok ilgilendiler. Sanki gerçekten yeniden doğmuş gibi hiçbir şey fark etmedim, hiçbir şey hatırlamıyorum. İlk uyandığımda korktum, konuşamıyorum, kendimi anlatamıyorum, herkese bakıyorum, hala korkularım oluyor. Çok mutluyum şimdi, ilk konuştuğumda o kadar mutlu oldum ki, sesimi duymak çok farklı bir duygu. Çok özledim evimi, bilmiyorum gidince ne yaparım, dolaşırım evimi, yatarım, bilmiyorum ne yaparım.”
“GERÇEKTEN MUCİZE”
Cansu Pehlivan’ın doktoru olan Anestezi Uzmanı Uz. Dr. Halide Oğuş, “‘5 Kasım tarihinde kovid testi pozitif saptanmış, tedaviye başlanmış. Fakat durumunun giderek kötüleşmesi üzerine Eyüp Devlet Hastanesi’nde yoğun bakım ünitesinde tedaviye alınmış. 6 Aralık tarihinde de solunum cihazına alınmış hastamız. 2 gün daha solunum cihazında tedavi edilmiş fakat durumu giderek kötüleşmiş, iki gün sonra bize ecmo (yapay akciğer cihazı) desteği ihtiyacı nedeniyle haber verildi. Hastanemiz ecmo grubu hastayı değerlendirerek bir ekip halinde Eyüp Devlet Hastanesi’ne gittiler, hastayı orada ecmo desteğine aldılar ve buraya getirdiler. Cansu Hanım ecmo desteğinde hastanemizde 68 gün takip edildi, 68’inci günün sonunda biz Cansu Hanımı ecmo desteğinden ayırabildik. Bir hafta daha solunum cihazında kaldı sonra da servise çıkarabildik. Ecmo desteği aslında kovid-19 hastalarında yapay akciğer diye adlandırabileceğimiz bir destek ve akciğere iyileşmesi için zaman kazandırmakta. İleri tedavi yöntemi olarak ecmo’yu değerlendirebiliriz. Kovid-19 enfeksiyonları tüm sistemleri etkileyen bir enfeksiyon o nedenle hastaların yoğun bakım ortamlarında sıkı takip edilmesi gerekiyor. Bu takip amacıyla Başhekimizi Prof. Dr. Kaan Kırali’nin başkanlığında hastanemizde bir takip grubu oluşturuldu. Bu grupta ilgili tüm branşlardaki ekipler mevcuttu. Bu şekilde 24 saat biz bu hastaları aralıksız takip ettik, birbirimizle iletişim kurduk. Bu şekilde, bu kadar yoğun tedavinin ardından bu hastaları servise çıkarabildik. Cansu’yu da servise vermek hepimizi tabi ki çok mutlu etti. Kişisel farklılıklar var ama ecmo desteği büyük, önemli bir destek. Nasıl yapay akciğer diye bahsettim aslında hem kalbe, hem akciğere destek. O yüzden şu anki tedavi tüm dünyadaki önemli takip yöntemlerinden biri, gerçekten mucize. Bu arada akciğer de iyileşmiş oluyor, o nedenle de zaman kazandırmış oluyor. Ecmo desteği olmasa bu hastalar çok kısa sürede ölürler aslında” dedi.
“HASTALARIN HAYATLARINI KAYBETMESİ GENELDE AKCİĞER YETMEZLİĞİYLE ORTAYA ÇIKIYOR”
Hastane Başhekimi ve Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Kaan Kırali, Kovid-19’un en büyük sıkıntısının akciğerlerde ciddi tahribat yaratması olduğunu belirterek, “Zaten hastaların hayatlarını kaybetmesi genelde akciğer yetmezliğiyle ortaya çıkıyor. Bizim bir şekilde akciğerleri toparlamamız veya akciğerler kendisine gelene kadar hastayı hayatta tutmamız gerekiyor. Bunu biz ecmo diye bir cihazımızla yapıyoruz, bunu bir yapay kalp, akciğer makinesi gibi düşünebilirsiniz. Bizim ameliyatlarda kullandığımız cihazın bir ufak versiyonu gibi. Bu daha çok mobil olarak nakil edilebilir bir cihaz. Bu bize kanın oksijenlenmesini ve kandaki karbondioksitin dışarı atılmasını sağlıyor. Eğer bir kalp yetmezliği de üzerine binmişse kalbin pompalama görevini üstleniyor. Kovid-19 ağır hasta grubunda problem akciğerlerin hiç çalışamaz hale gelmesi, sıfıra inmesi yani bir yeni doğan bebeğin akciğerleri kadar bile çalışamaz hale geldiğini düşünün. Burada bizim yapmamız gereken tek şey var vücuda oksijeni vermek. Ecmo cihazı sayesinde biz hastaya bu oksijeni vererek tüm hayati fonksiyonların devam etmesini sağlıyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 20’ye yakın bu tip hastamıza tedavi yöntemini uyguladık” dedi.
“BİR HASTA AKCİĞERLERİ SIFIRA İNERSE BU HASTALAR HİÇBİR ŞEKİLDE BIRAKILMAMALI”
Prof. Dr. Kırali, diğer hastanelerden de hasta kabul ettiklerini belirterek, “6 ayrı merkezden bugüne kadar bu tip hastaları hastanemize transfer ettik, onların tedavilerini sütlendik. İl dışından 2 hasta transfer ettik. Sonuç itibariyle günümüzde Türkiye’nin önemli kalp ve akciğer merkezi Koşuyolu Hastanesi. O sebeple bu konudaki tecrübemizi biz, dünyayı bu kasıp kavuran pandemide de sunalım istedik. Bir ecmo merkezi mantığıyla bu tip hastalar ‘ne yapabiliriz, nasıl yaklaşabiliriz’ üzerinde durduk. Buradaki pratiğimizden geliştirdiğimiz kendimize özgü bir uygulamayla hastaları hayatta tutmaya çalıştık. Bu tedavi neredeyse 2-3 ay arasından değişebilecek kadar uzun sürüyor, çok uzun bir süre, bu süre zarfında hastaların akciğerleri hemen hemen hiç çalışmıyor diye düşünün yani bir 45 gün, 60 gün, 65 gün çok uzun süre bunlar. Bu sürede biz bu hastalarımızı ecmo sayesinde ve diğer tüm organ fonksiyonlarına destek olacak şekilde hayatta tutmaya çalışıyoruz. Bizim farkımız biz bu hastalara hiçbir ek tedavi uygulamıyoruz. Tamamen vücudun kendi kendini toparlaması, kendi kendini rejene etmesini bekliyoruz. Bu konuyla ilgili yaptığımız bilimsel çalışmalarımızı da yakın bir zamanda ulusal dergilerimizde tüm bilim dünyasının değerlendirmesine sunacağız. Cansu bizim servise çıkardığımız 5’nci hastamız, bu tip 3 hastamız daha şu anda yoğun bakımda tedavi altında, iki hastamızda ecmo tedavisi altında. Onlarda da inşallah böyle bir gelişim bekliyoruz. Bu tedavide esas önemli olan hastalığın en başındaki 2-3 hasta süren akut dönem var, fırtınalı dönem var. O dönemleri geçtikten sonra bu hastaların hayatta kalma imkanı artıyor. Bu hastalar yaklaşık 6 aylık bir süreçten sonra eski formlarına girmeye başlıyorlar. Bu yaklaşık 1 yıla kadar sürer diye tahmin ediyoruz, 1 yıllık sonuçların testleri yakında ortaya koyacağız. Bu şekilde bir hasta akciğerleri sıfıra inerse bu hastalar hiçbir şekilde bırakılmamalı” dedi.
Görüntü Dökümü:
————–
– Kırali ile röportaj
– Oğuş ile röportaj
– Pehlivan ile röportaj
– Ecmo cihazının görüntüsü
– Detaylar
=================
5- ESENYURT’TA ÇOCUKLU KADININ KONUŞTUĞU SIRADA TELEFONUNU BÖYLE ALIP KAÇTILAR
Veysel TİMDU – Erol DEĞİRMENCİ / İSTANBUL , (DHA) ESENYURT’ta çocuğuyla sokakta yürüyen kadınının telefonu konuştuğu sırada kulağından çalındı. Kapkaççılar, polis ekipleri tarafından yakalandıktan sonra adliyeye sevk edildi. Şüphelilerin telefonu çaldığı anlar kameraya yansıdı.
Olay, 27 Şubat Cumartesi günü öğle saatlerinde Esenyurt Mehmet Akif Ersoy Caddesi üzerinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, çocuğu ile yolda yürüyen bir kadın telefonu ile konuşurken, 2 kişi cihazı elinden alıp kaçmaya başladı. Kadın, şüphelilerin peşinden koşsa da kapkaççılar kaçmayı başardı. Kadın, durumu polis ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen polis ekipleri şüphelileri yakalamak için çalışmaya başladı.
14 FARKLI SOKAKTAN 40 SAAT GÖRÜNTÜ İZLEDİ
Olay yerinde güvenlik kamerası çalışması yapan Esenyurt İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği ekipleri, 14 farklı sokaktan 40 saatlik güvenlik kamerası görüntülerini izledi. Yapılan incelemeler sonucunda kapkaççıların 17 yaşındaki B.G. ile F.Ö. olduğu tespit edildi. 2 şüphelinin 21 Şubat tarihinde yine bir kapkaç olayına karıştığı öğrenildi. Şüpheliler yaşadıkları evde yakalandı. Gözaltına alınan şüpheliler ifadeleri alınmak üzere polis merkezine götürüldü. Emniyetteki işlemleri tamamlanan şüpheliler adliyeye sevk edildi.
Görüntü Dökümü:
———–
Güvenlik Kamerası
-Kapkaç anı
-Mağdur kadının peşinden gitmeye çalışması
-Şüphelilerin kaçması
Polis Kamerası:
-Şüphelilerin merkezden çıkarılması
==================
6- FETÖ’YE FİNANSAL DESTEK SAĞLADIĞI İDDİA EDİLEN 9 ŞÜPHELİ TUTUKLANDI
Halil Sadri YILMAZ / İSTANBUL, (DHA) FETÖ’ye finansal destek sağladıkları iddiasıyla gözaltına alınan 28 şüpheliden 9’u “Silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklandı.
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) finans merkezi olduğu gerekçesiyle kayyum atanan Kaynak Holding bünyesindeki şirketlerde çalıştıkları ve farklı bankalardan kredi çekerek Bank Asya’ya para yatırdıkları tespit edilen 40 şüpheli hakkında Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca gözaltı kararı verilmişti. İstanbul merkezli 7 ilde yapılan operasyonda gözaltına alınan 28 şüpheliden 19’u emniyette ifade vermesinin ardından serbest bırakıldı. 9 şüpheli ise Anadolu Adalet Sarayı’na sevk edildi. Şüpheliler çıkarıldığı adli makamlarca “Silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.
======================
7- FATİH’TE DRONE DESTEKLİ TRAFİK DENETİMİ
Alper KORKMAZ İSTANBUL (DHA) Fatih’te kısıtlamanın kaldırıldığı ilk cumartesi günü polis ekipleri drone destekli trafik denetimi yaptı. Kırmızı ışık, emniyet kemeri ve seyir halindeyken cep telefonu ile konuşan sürücüler drone ile tespit edilerek kurallara uymayanlara ceza kesildi.
Fatih’te kısıtlamanın uygulanmadığı ilk Cumartesi trafik polisleri, drone destekli denetim yaptı. Vatan Caddesi’ndeki denetimde trafik ihlali yapan sürücüler havadan drone ile tespit edildi. Kemer takmayan, kırmızı ışıkta geçen, seyir halindeyken cep telefonuyla konuşan sürücülere ceza kesildi.
Görüntü dökümü
Dronedan görüntü
Ekiplerden görüntü
Cadde ve araçlardan görüntü
Durdurulan araçlar
Ceza yiyen sürücüler ile röportaj