Korona nedeniyle obsesif kompulsif bozukluk görülen hastaların sayısı 3- 4 kat arttı
ADANA’da Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdem Önder Sönmez, pandemi döneminin obsesif kompulsif bozukluk görülen kişilerde hastalığı kontrol edebilme becerisini düşürdüğüne dikkati çekerek, polikliniklere başvuran hasta sayısının 3- 4 kat arttığını söyledi.
Kişilerin ‘obsesyon’ denilen mantıksız olduğunu bilmesine rağmen zihninden uzaklaştıramadığı düşünceler sonucunda ‘kompulsiyon’ adı verilen sürekli tekrar eden davranışlarda bulunmasıyla ortaya çıkan obsesif kompulsif bozukluk, pandemi dönemi daha sık görülmeye başlandı. En sık görülen obsesyonların temizlik ile alakalı olduğunu belirten Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdem Önder Sönmez, bu durumdaki kişilerin kirlendiğini ve bir türlü temizlenmediğini düşündüklerini dile getirdi. Bu grup hastaların davranışlarına örnek veren Sönmez, “Mesela bu kişilerde eline yağ bulaştığında, kapı kolunu ellediği zaman kirlendiğini veya dışarı çıkıp girdiği zaman üzerinde kir taşıdığını, misafir gelip koltuğuna oturduğunda kirlendiğini düşünüp koltuğu silmeler gibi obsesyonlar görülüyor” dedi.
‘HASTALIĞI KONTROL ETME BECERİLERİ DÜŞTÜ’
Pandeminin, obsesif kompulsif bozukluk görülen kişilerin hastalığını kontrol edebilme becerisini düşürdüğüne dikkati çeken Dr. Erdem Önder Sönmez, “Artık bu hastalığı kontrol altında tutamıyorlar. Bu sebepten hasta sayısında 3 ila 4 kata yakın artış görüldü. Bu kişilerin evini, etrafını temizleme sıklığında da ciddi oranda bir artış mevcut. Daha çok temizlikle uğraşmaya başladılar. Geçenlerde polikliniğe gelen bir hastam, ‘artık eve çamaşır suyu, deterjan yetiştiremiyoruz’ demişti. Ayrıca dışarı çıkma durumlarını oldukça sınırlandırıyorlar” diye konuştu.
‘8 SAAT BANYODA KALABİLİYORLAR’
Obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişilerin yaşadığı zorluklara örnek veren Dr. Sönmez, şöyle konuştu:
“Dışarı çıkmamaya, evde kalmaya başlıyorlar. Eşleri eve geldiğinde direkt banyoya tuvalete gönderip iyice yıkanmalarını sağlıyorlar. Çocuklarını banyoda uzun süre tutabiliyorlar. Kendileri de bazen tuvalette, banyoda çok uzun süre kalabiliyorlar. Bir hastamın mesela polikliniğe başvurmadan önceki gün 8 saat banyoda kalma gibi uzun bir süresi vardı. Bunlar kişinin yaşantısını kısıtlayan durumlar. Tedavi başladığı takdirde bunlar tamamen normal hayata kavuşabiliyorlar.”
İLAÇ VE TERAPİLERLE TEDAVİ EDİLİYOR
Hastalığın tedavi süreci ile ilgili bilgi veren Sönmez, “Bu hastalığın tedavisinde genelde ilaç ve bilişsel davranışlı terapi metotlarını uyguluyoruz. Kademeli olarak hastalıklarıyla yüzleştirme metotları kullanıyoruz. Yüzleştirildikleri zaman kişilerin bu takıntılarıyla, obsesyon ve komplisyonlarıyla baş edebilmesi bir süre sonra tamamen normal düzeye dönebiliyor. Mesela ellerinin kirlendiğini düşünen hastanın ellerini yıkama süresini kısaltmaya ya da yıkamaya geçiş süresini uzatmaya başlıyoruz. Banyoda kalma süresini kısaltmaya çalışıyoruz. Her takıntının kendisine göre bir yüzleştirme metodu var” dedi.
Görüntü Dökümü:
————————
– Dr. Erdem Önder Sönmez ile röp
– Detay görüntüler
Haber: Gülşah ÖZGEN -Kamera: Eser PAZARBAŞI/ADANA,(DHA)
=========================
Demiri sanatla buluşturan usta, kendisine özgü figürleriyle dikkat çekiyor
HATAY’da dedesinin mesleği demircilikte yarım asrı geride bırakan Edip Bağdatlı (70), her üretiminde bir hikaye anlatıyor. Aldığı işlerle ilgili uzun bir araştırma yapan ve daha sonra onu sanatla buluşturan Bağdatlı, demire kendisine özgü figürleriyle hayat veriyor. Genellikle modelleri kendisinin tasarladığını belirten Bağdatlı “Bugüne kadar, Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye, Dubai, Katar, Almanya ve İsviçre’ye kadar gittim, demir işlerini yaptım” dedi.
Antakya ilçesinde dede mesleği demirciliğe 8 yaşında başlayan Edip Bağdatlı, demiri sanatla buluşturuyor. Aldığı siparişlerde, demirin kullanılacağı mimari yapıyı yerinde gören, yöreye, bölgeye özgü ve tarihte yaşanmışlıkları göz önüne alan Bağdatlı, demirleri figür haline getirerek, adeta bir ressam gibi eserler kazandırıyor. Yaptığı işlerde, yol, insan, hayvan, bitki veya yörenin tarihini anımsatan figürler kullanan Bağdatlı, “Demiri yapmadan önce binanın mimarisi görmem gerekiyor, çünkü mimariye uygun çizimler olması lazım. Normalde demir işinde, her türlü model her binaya yapılıyor ama benim hoşuma gitmiyor. Oraya yapılacak demirler, korkuluklar, kapılar ya da her neyse anlam taşıması lazım. Genel anlamda bu işlere ‘ferforje’ deniyor. Biz, içimizde ne varsa onu yapıyoruz. Demir kapı, pencere, korkuluk gibi işler yapıyoruz” dedi.
BİR ÇOK ÜLKEDEN SİPARİŞ ALIYOR
Tasarımları kendisinin yaptığını ve bunun için büyük emekler verdiğini söyleyen Bağdatlı, “Verilen siparişlerde bana herhangi bir model getirilmiyor, ben kendim tasarlayıp, kendim yapıyorum. Bugüne kadar, Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye, Dubai, Katar, Almanya ve İsviçre’ye kadar gittim, demir işlerini yaptım” diye konuştu.
‘TARİHTEN İLHAM ALARAK TASARLIYORUM’
Tabiattan faydalanarak demirlerle figürler yaptığını anlatan Bağdatlı, şunları söyledi:
“Demir kapıyı yaparken, tasarımını yaptığımızda o tasarım zaten sizinle konuşmaya başlıyor, onunla sohbete dalıyorsunuz. İşi yapmadan önce tabi araştırtırıyoruz, kitapları karıştırıyoruz. Ondan sonra o bölgeye gidecek figürleri yakalamış oluyoruz. Mesela yaptığım bir mezarlık kapısında, ahirete giden yolu çizdim ve bu yoldan kaçılmayacağını tasarladım. Bir kiliseye ya da camiye iş yaptığımızda, o yapının tarihçesini okuyorum. Orada anlam ifade eden motifleri buluyorum, tarihten ilham alarak tasarlıyorum, ona göre kapı yapıyorum.”
Antakya ilçesinde ana caddelerde birkaç köprü yaptığını da anlatan Bağdatlı, her köprüde, o bölgede yaşanılan tarihi olayları yansıttığını söyleyip, bazı tasarımların düşünce safhasında aylarca veya bir yıldan fazla zaman aldığını belirtti.
Görüntü Dökümü:
———————–
– Demir dövme işinden detaylar
– Demir atölyesinden detaylar
– Demirle yapılan figürlerden detaylar
– Demir ustası Edip Bağdatlı’nın konuşması
– Figürlerin yer aldığı köprülerden detaylar
Haber-Kamera: İzzet NAZLI / HATAY,(DHA)
=======================
Baba mesleği hayvancılığa devam eden İpek ailesi, yaşamlarını çadırda sürdürüyor
ADANA’da hayvancılık yaparak geçimlerini sağlayan İpek ailesi, yaşamlarını çadırda sürdürüyor. Kışın zorlu şartlarına rağmen hayvancılık yapmayı sevdiğini, bunun baba mesleği olduğunu ve 4 çocuğunu hayvancılık yaparak büyüttüğünü belirten Mustafa İpek (53), “Bu meslek dışında yapacağım bir şey yok. Zorlu şartlara alıştık. Yağmur, soğuk, yel olduğu zaman çadırlar sallanıyor, yırtılıyor. O zaman eşim çok rahatsız oluyor. Bana, ‘bırak bu işi artık’ diyerek kızıyorö diye konuştu.
Birçok öyküye, romana ve filme konu olan Çukurova’nın verimli toprakları, içerisinde bu topraklardan ekmek kazanan binlerce ailenin hikayesini barındırıyor. Gerek Adana’nın köylerinden gerekse Türkiye’nin birçok kentinden bu topraklara hayvancılık ya da tarım işçiliği yapmak için gelen aileler, meslekleri gereği yılın büyük bir bölümünü çadırda yaşayarak geçiriyor. Bu ailelerden biri olan, İpek ailesi, Adana’nın Seyhan ilçesindeki Zeytinli Mahallesi’nde yaşamını sürdürüyor. Koyun yetiştirdiklerini ve bunun baba mesleği olduğunu söyleyen Mustafa İpek, eşiyle birlikte 4 çocuğunu bu meslek sayesinde büyüttüğünü söyledi. Bir kızını evlendirdiğini, en büyük oğlunun subay ve bir diğerinin de öğretmen olduğunu anlatan İpek, çocuklarıyla gurur duyduğunu kaydetti.
‘YAĞMUR YAĞDIĞINDA EŞİM, ‘BIRAK BU İŞİ’ DİYE KIZIYOR’
Ailesinin de her daim kendisine destek olduğunu dile getiren Mustafa İpek, zorlu şartlara alıştıklarını belirtti. Soğuk hava şartlarının zaman zaman kendilerini zorladığını kaydeden İpek, baba mesleği olan hayvancılık dışında yapacak bir şey olmadığını söyledi. Şiddetli yağmurlarda çadırlarının zarar gördüğünü ifade eden İpek, “Yağmur, soğuk, yel olduğu zaman çadırlar sallanıyor, yırtılıyor. O zaman eşim çok rahatsız oluyor. Bana ‘bırak bu işi artık’ diyerek kızıyor. Yine de çok şükür. Mesleğimizi yapıyoruz. Ekmeğimizi kazanıyoruzö diye konuştu.
‘TATİLLERDE SOLUĞU KOYUNLARIN YANINDA ALIRDIM’
Ailenin ortanca oğlu Caner İpek (28) ise ömürlerini çadırda geçirdiklerini ve ailesiyle her daim birbirlerine destek olduklarını belirtti. Koyunların içinde büyüdüğünü aktaran Caner İpek, “Burada yaşam, yağmur ve soğuk havayla mücadeleyle sürer. Çukurova arazilerinde bu işi yapmak zorlaştı. Birçok arazi ekildiği için hayvanları otlatacak yer bulamıyoruz. Kalan yerlerde koyunlarımızı otlatmaya çalışıyoruz. Aslında çadırda hayat güzel, sadece imkanlar kısıtlı. İçinde büyüdüğümüz için bu hayattan kopamıyoruz. Üniversite yıllarımda, tatil olduğu zamanlar soluğu koyunların yanında alırdım. Babama destek olmayı sürdüreceğimö dedi.
‘ZORLUKLARA GÖĞÜS GERDİK’
Çadır hayatının hava iyi olduğunda güzel, yağmur yağdığında ise kötü olduğunu belirten Hürü İpek (53) ise, “Yağmur yağdığı zaman ona kızıyorum. Çünkü panik atağım var. Hava iyi olduğunda sorun yok, piknik yapıyoruz. Çocuklarımızı bu şartlarda okuttuk. Zorluklara göğüs gerdikö ifadelerini kullandı.
Görüntü Dökümü:
————————-
– Mustafa İpek ile röp
– Caner İpek ile röp
– Hürü İpek ile röp
– Genel ve detaylar
Haber: Can ÇELİK -Kamera: Eser PAZARBAŞI/ADANA,(DHA)
======================
8 yaşındaki SP hastası Miray’ın ‘ilk adım’ mutluluğu
KOCAELİ’nin Dilovası ilçesinde doğuştan Serebral Palsi (SP) hastası olan Miray Zeynep Kazak (8), hayırseverlerin kendisine özel yaptırdığı yürüteçle ilk adımlarını attı.
Dilovası ilçesi Tavşancıl Mahallesi’nde yaşayan Yüksel ve Aysel Kazak çiftinin 3 çocuğundan biri olan Miray Zeynep, doğumda beyninin oksijensiz kalması sebebiyle SP hastası olarak dünyaya geldi. Beyin fonksiyonlarını tam olarak kullanamadığı için yürüyemeyen Miray Zeynep Kazak’a, hayırsever iş insanlarının destekleriyle özel yürüteç yapıldı. İlk adımlarını atan Miray Zeynep, “Okula, parka gitmek istiyorum, arkadaşlarımla oynamak istiyorum.ö dedi.
Kızının 8 yaşında ilk adımını attığını söyleyen Aysel Kazak, “Miray Zeynep prematüre olarak dünyaya geldi. 7 aylık doğmuştu ve bu nedenle kuvözde kaldı. Kuvözde kaldığı için de oksijensiz kalmış ve bedensel anlamda sıkıntı olmuş. Kızım yürüyemiyor. Çok şükür halimize, ilk adımımızı bu cihazımızla attık. İnşallah ilerleyen günlerde daha iyi şeyler bekliyor bizi. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Yaşıtlarına göre büyümesi çok güzel ilerliyor. Adımlarımızı atmamız için hayırseverlerin ön ayak olması gerekiyordu. Çok büyük destekleri oldu. Onlar sayesinde ilk adımımızı attık. Hayırsever arkadaşlarımızın hepsine çok teşekkür ediyorumö dedi.
‘EN BÜYÜK HAYALİM ELİNDEN TUTUP OKULA GÖTÜRMEK’
Miray Zeynep’in okumayı çok istediğini söyleyen Aysel Kazak, “Hayalim, kızımın bağımsız yürüyebilmesi. Tek başına birçok şeyi başarabilmesini istiyorum. Bu konuda umutlarımız da var. Zeynep çok dolu bir çocuk. Özellikle okumayı çok istiyor. Arkadaşlarıyla oynamayı çok istiyor. Elinden tutup, ben de onunla okula gitmek istiyorum. Kızım ile çok büyük hayallerimiz var. İnşallah hepsini gerçekleştireceğiz. Zeynep’in ilk adımını attığını gördüğüm anda çok değişik bir duygu hissettim. İnsanın evladının ilk adımını atmasını görmeyi tarif edemezsiniz. Bu anlatılmaz, yaşanır. Benim en büyük hayalim elinden tutup, onu okula götürmek, parka götürmek. İnşallah hepsi gerçekleşecekö şeklinde konuştu.
‘ZEYNEP ADIMLARINI ATMAYA BAŞLADI’
Zeynep’in gelişiminin ilerleyen dönemlerde daha iyi olacağını söyleyen hayırsever Abdulmenaf Çelik ise, “Zeynep bu anlamda yardım ettiğimiz yedinci çocuğumuz. Zeynep’in durumunu duyduktan sonra yardımcı olmak istedik ve kendisine gelerek ölçülerini aldık. İş insanlarından gerekli olan maliyeti topladıktan sonra Zeynep’in cihazının siparişini verdik. Şu an Zeynep adımlarını atmaya başladı. Gelişimi ilerleyen dönemlerde daha iyi olacak inşallah. Yalnızca Zeynep değil, onun gibi birçok insanımız var. Onların hayatını kolaylaştırmak için elimizden geleni yapacağızö ifadelerini kullandı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
——————————-
-Zeynep’e yürüteç giydirilmesi
-Zeynep’in adım atması yürüme çabası
-Anne Aysel Kazak röp
-Hayırsever Abdulmenaf Çelik röp
Haber-Kamera-Ergün AYAZ-Alişan KOYUNCU-Cihan TEKER/DİLOVASI(Kocaeli)(DHA)
==============================
‘Kırmızı’ kentin tek ‘mavi’ ilçesi Çaykara
SAĞLIK Bakanlığı güncel verilerine göre; nüfusa oranla en çok vakanın görüldüğü ‘çok yüksek riskli’ kategorisindeki ‘kırmızı’ ile işaretli iller arasındaki Trabzon’da tek ‘mavi’ yer dünyaca ünlü turizm merkezi Uzungöl’ün de yer aldığı Çaykara ilçesi oldu. Tedbirlere uyulmasıyla vaka sayıları azalan ilçede, güncel verilere göre 27’si temaslı toplam 12 vaka bulunuyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın paylaştığı vaka sayısı haritasına göre 6- 12 Mart 2021 tarihleri arasında oransal olarak en çok vakanın görüldüğü illerin yer aldığı Karadeniz Bölgesi’nde sıkı denetim ve kontroller devam ediyor. Geçen hafta 100 bin kişide 226,14 olan vaka sayısı bu hafta 222,32’ye gerileyip, düşüş olsa da yine en fazla vakaların görüldüğü ilk 10 şehir arasında yer alan Trabzon’da filyasyon ekipleri virüsün izini sürüp, temaslı kişileri belirlemek için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Vaka sayısında düşüş olmasına rağmen, ‘kırmızı’ renkle işaretlenen ‘çok yüksek riskli’ il durumundan kurtulamayan Trabzon’da, tek ‘mavi’ yerin; dünyaca ünlü turizm merkezi Uzungöl’ün de yer aldığı Çaykara ilçesi olduğu dikkat çekiyor. Tedbirlere uyulmasıyla vaka sayıları azalan 13 bin 890 nüfuslu ilçede, güncel verilere göre 12 vaka ve 27 temaslı bulunuyor.
‘MAVİ’ İLÇEDE ‘REHEVAT’ UYARISI
Gözde turizm merkezi Uzungöl’deki turizm işletmecilerinin yanı sıra ilçe halkı, vakaların düşüş eğiliminde oluşunu, sevindirici gelişme olarak karşılıyor. İlçedeki yetkililer ‘rehavet’ uyarılarında bulunup, tedbirlere uyulmasını isterken, kent sakinleri ise Çaykara’nın ‘mavi’ oluşunu, ilçede bağ bahçe işleri ile ilgilenen yöre halkının, şehrin kalabalık ortamlarından uzak durmasına bağlıyor.
‘KORUNMA NEDENİ KALABALIKTAN UZAK DURMALARI’
Yüksek kesimlerde bulunan ilçelerin kent merkezine oranla daha sakin olduğunu belirten Mustafa Demir, “Trabzon uzun süredir kırmızı renkte. Kimse dikkat etmiyor, kimsenin kolladığı yok. Çaykara ilçesinin mavi renkte olmasının sebebi insanların kendini koruması ve oraların kalabalık olmamasından kaynaklı. Kent merkezinde herkes iç içe ama Çaykara gibi yerlerde insanlar sadece yakın akrabaları ile görüşüyorlar. Onların da kimlerle temas ettiklerini az çok biliyorlar. Genellikle Çaykara gibi yerlerde yaşlılarımız kaldı. Onlarda gezip tozmak yerine bağında bahçesinde vakit geçiriyorlar” dedi.
‘ÇAYKARA KENT MERKEZİNE UZAK’
Çaykara’nın kent merkezine uzak olduğu için mavi kalabildiğini söyleyen Nurdan Üçüncü, “Kent merkezinde herkes kendini sokaklara attı. Ama Çaykara gibi yerlerde insanlar zaten açık alanda bahçesine hava almak için çıkıyor. Genelde kimse ile görüşmüyorlar. Çaykara uzak olduğu için de kimse oraya gitmiyor. Havalar iyice ısındığında evlerinde bunalan insanlar oraya akın etmeye başladığında oranın mavi rengini de kırmızıya çevirirler” diye konuştu.
‘TAKDİR ETMEK LAZIM’
Çaykaralıları takdir eden Baran Ayar ise, “Çaykara’da bulunan insanlar toplum içine girmiyorlar. Kendi gereksinimlerini kendileri üreterek karşılıyorlar. Bahçelerine gidiyorlar genellikle, kimse ile de görüşmüyorlar. O yüzden Çaykara halen daha mavi renkte. O da onların başarısı aslında, takdir etmek lazım” ifadelerinde bulundu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
——————————-
-Uzungöl’den manzaralar
-Uzungöl’e gelen turistlerden manzaralar
-Uzungöl drone görüntüleri
-Trabzon sokaklarından kalabalık görüntüleri
-Vatandaş röportajları
-Haber genel ve detay görüntüleri
Haber: Aleyna KESKİN Kamera: Selman KUTLU TRABZON/DHA
==================================
Zehirli balığın anlık teması hastanelik etti
ANTALYA’da oltasına zehirli trakonya balığı takılan amatör balıkçı Ali Bilgiç, balığın sırtındaki zehirli iğnenin eline teması sonrası kolunda uyuşma başlayınca sosyal medyadan canlı yayın yaparak, arkadaşlarından yardım istedi. Tedavi sonrasında da kolundaki his kaybının devam ettiğini söyleyen Bilgiç, “30 saniye sonra elimde yanma başladı. Yanma hissi koluma, göğsüme, boynuma ve sırtıma yayıldı” dedi.
Kentte amatör balıkçılık yapan Ali Bilgiç, Kaleiçi Yat Limanı’ndan balık tutmak için teknesiyle açıldı. İlerleyen saatlerde Bilgiç’in oltasına balık takıldı. Bilgiç, oltayı çektiğinde kancaya, Akdeniz’deki en tehlikeli türler arasında yer alan zehirli trakonya balığının takıldığını gördü. Bir anda dönen balık, Bilgiç’in sol eline temas etti. Teknede yalnız olan Bilgiç, eline temas edenin zehirli balık olduğunu bildiği için ne yapacağını düşünmeye başladı.
Kısa süre sonra balığın temas ettiği yerde sinek ısırığı gibi acı hisseden Bilgiç’in, 30 saniye sonra da kolunda uyuşma başladı. Açık denizdeki teknesinde yalnız olan Bilgiç, başına bir şey gelme ihtimaline karşı sosyal medya hesabından canlı yayın yaparak durumu anlattı ve yardım istedi. Vücudunda yanma başlayan Bilgiç, bayılma ihtimaline karşı da tekne motorunun kapatma ipini kendine bağladı.
‘SADECE ISLAKLIK HİSSETTİM’
Oltasına takılan balığı yıllardır bildiğini söyleyen Ali Bilgiç, “Olta bana çarpmasın diye kurşundan kurtulmaya çalıştığımda balık takla attı ve elime anlık temas etti. Islaklık hissettim sadece. Oltayı teknenin içine bıraktım. 5 saniye sonra sinek ısırığı gibi hissiyat geldi. O an anladım. Semptomun nasıl olacağını veya neler olacağını bilmiyordum. 30 saniye sonra elimde yanma başladı. Yanma hissi sonra koluma, göğsüme, boynuma ve sırtıma yayıldı. Arkasından da ağrı yapmaya başladı. Darbe aldığım yerden kan çıkmaya ve şişmeye başladı” dedi.
‘HANGİ AŞAMADA BAYILIRIM DİYE DÜŞÜNDÜM’
Başına bir şey gelme ihtimaline karşı sosyal medyadan canlı yayın açtığını söyleyen Bilgiç, “Yayında balığı gösterdim ve semptomları anlattım. Kendimi kaybeder, baygınlık geçirirsem bana ulaşsınlar diye. Problem yaşamaktan korktum. Hızla bağlı bulunduğum yere dönmek için harekete geçtim. O sırada arayan arkadaşlarımdan en yakın olanına limana gelmesini söyledim. Olayı ilk fark ettiğimde aklımdan ‘Hangi aşamada bayılırım, nerede bayılırım, motoru durdurmam lazım’ gibi şeyler düşündüm. Motoru durduran bir kablo vardır. Bayılırsam en azından motor dursun diye o kabloyu kendime bağladım” diye konuştu.
‘VÜCUDUMDAKİ AĞRI DEVAM EDİYOR’
Karaya çıkana kadar zamana karşı yarıştığını söyleyen Bilgiç, “Ardından limana gelince hemen hastaneye gittik. Hastaneye gidene kadar ağrılarım arttı. Doktorumuz da şans eseri balık avcısıymış ve balığı bildiği için hızlı müdahalede bulundu. Denizde yalnız olmak bazen çok kötü sonuçlar doğurabiliyor. Böyle durumlarda olabildiğince fazla insana ulaşmak lazım. Zehirli iğnenin içeride kırılıp kırılmadığını bilmiyordum. İğne içeride kaldığı zaman zehir zerk etmeye devam ediyor. Vücudumda ağrı devam ediyor. Kolumun kullanımı neredeyse yüzde 50 düştü. 2-3 gün sürebileceğini söylediler. Binlerce insana bu balığı anlattık. Başımıza gelir mi diye düşünürken en sonunda bizim başımıza geldi” dedi.
‘AĞRIYA, KOLDA ÇÜRÜMEYE NEDEN OLABİLİR’
Türkiye’de 4 tür trakonya balığı olduğunu söyleyen Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu, “Bu balık trakonyanın bir türü. Sularımızda 4 tür de yerli türdür. Bu balıkların en büyük özelliği sırt dikenleri, diğer yüzgeçlerindeki iğneleri zehirlidir. Bu balıklar Akdeniz’in zehirli ve tehlikeli türleri arasında yer alır. Bu türe çok dikkat etmek lazım. Vücuda değdirmemek lazım. Temas etmesi halinde zehirleme vakası oluyor. Şiddetli ağrıya, kolda çürümeye, dokularda ölümler, deride dökülmelere neden olabilir. Şiddetli ağrıya sebep olur” diye konuştu.
‘SICAK SU UYGULAMASI LAZIM’
Bu tür vakalarda ilk olarak sıcak su uygulaması yapılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Gökoğlu, “Bu balık temas ettiyse yapılacak ilk şey hastaneye gitmek. Bu tür vakalarda ilk önce yapılacak şey ise temas edilen yeri 50-60 derecelik sıcak suya sokmaktır. 45 dakika kadar da bu uygulamanın yapılması gerekiyor. Sıcak uygulamalar protein kökenli zehirlerde, proteini parçalamaya neden olur. Ne kadar erken uygulama yapılırsa etkisi o kadar azalır” dedi.
‘AKDENİZ’İN EN TEHLİKELİ TÜRLERİNDEN BİRİSİ’
Daha önce bir çocuğun bu balığın teması sonrasında öldüğünü hatırlatan Prof. Dr. Gökoğlu, “Trakonya balığının zehri aslan balığının zehrine eş değerdir. Varsam türü, Akdeniz’in en tehlikeli türlerinden biridir ve çok küçüktür. Aslan balığı gibi üzerlerindeki dikenin batması sonucu hemen vücutta ağrı gelişir. Özellikle Varsam olarak adlandırılan trakonya balığının türü kumun içerisinde yatar” diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
————–
– Ali Bilgiç’in balığın temas ettiği elinden görüntüler
– Bilgiç’in açtığı canlı yayında balığı gösterme anı ve durumu anlatması
– Bilgiç’in hastanedeki görüntüleri
– Ali Bilgiç detay
– RÖP1: Ali Bilgiç Röp.
– RÖP2: Prof.Dr. Mehmet Gökoğlu Röp.
HABER-KAMERA: Semih ERSÖZLER/ANTALYA, (DHA) –
=================================
24 saat ses ve görüntü kaydeden ‘böcek’ler her yerde
ANTALYA’da ortam dinlemek ya da görüntülemek için kullanılan ‘böcek’lerin tespitini yapan bilişimci Harun Yılmaz Öztürk, her türlü ortama böcek yerleştirildiğini belirterek, en sık kullanılan yerlerin ise LED ampuller ve üçlü prizler olduğunu ifade etti.
Antalya’da bilişim ve güvenlik üzerine çalışan Harun Yılmaz Öztürk, 2005 yılında sinyal kesici işine girdi. Gelen talepler üzerine dinleme cihazları ve gizli kameralarla ilgilenen Öztürk, ‘böcek’ olarak tanımlanan bu ortam dinleme ve görüntüleme cihazlarının hem satışı hem de tespitini yapmaya başladı. Kısa sürede İzmir ve Akdeniz bölgesindeki birçok önemli şirket ve kamu kurumunda böcek taraması yapan Öztürk, hiç tahmin edilmeyecek yerlerde gizlenen böcekleri tespit ettiklerini söyledi.
LED ampul, şarj adaptörü, şarj kabloları, uydu alıcısı, uzatmalı üçlü priz, masa saati, masa kalemliği, kemer, ayakkabı topuğu, oda parfümü içi, akla gelen ilk böcek yerleştirilen yerler olurken bunların dışında çok gizli yerlere de bu sistemi yerleştirip 24 saat boyunca ses ve görüntü kaydı almak mümkün oluyor. Böcek tespiti için de frekans metre adlı cihaz kullanılıyor. Bu cihaz sayesinde ortamda frekans yayılımı yapan herhangi bir böcek varsa cihazda hem sesli hem görüntülü uyarı vererek yer tespiti yapılıyor.
Kamu kurumları ve üst düzey şirket yöneticilerinin genellikle tarama hizmeti satın aldığını belirten Harun Yılmaz Öztürk, “Eşinin kendisini dinlediğinden şüphelenenler bize başvuruyor. 18 yaş altı çocuğu var ve kötü alışkanlardan uzaklaştırmak için bu yola başvuruyorlar. Şirket yöneticileri personelini kontrol etmek için bu yola başvuruyor” dedi.
BÖCEK SAYESİNDE DOLANDIRILMAKTAN KURTULMUŞ
Böcek sayesinde dolandırılmaktan kurtulan bir kadın müşterisi olduğunu da anlatan Öztürk, “Bir kadın aradı ve böcek hizmeti almak istediğini belirtti. Genç biriyle evlenmek üzere olduğunu ve sevgilisinin kendisinden 250 bin lira borç istediğini, güven noktasında böcek hizmetinden faydalanmak istediğini söyledi. Yerleştirdiğimiz böcek sayesinde kadın dolandırılmaktan son anda kurtuldu” diye konuştu.
GİZLİ KAMERA VE SES KAYDI YASAL MI?
Harun Yılmaz Öztürk, böcekler sayesinde elde edilen görüntü ve seslerin yasal olmadığını, bunların davalarda geçerliliğinin bulunmadığını sözlerine ekledi. Hukukçular ise bu konuda iki farklı yorum yapıyor. Sistematik bir şekilde düzenli olarak ses ve görüntü kaydı hukuka aykırı kabul edilirken, ani gelişen bir durum ya da kişinin o an kendisini ispatlayabileceği başka hiçbir durum söz konusu değilken böceğe başvurmasının bu şartla delil olarak kabul edileceği görüşünü savunuyor. Hukukçular, bu konular dışında bir kişinin sesi, görüntüsü ya da her ikisini birden kaydedilecekse bunun kişiye mutlaka belirtilmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
————–
– Gizli kameralardan detaylar
– DHA Muhabiri Alparslan ÇINAR’ın gizli kamera ve ses kaydeden cihazları tanıtarak anons yapması
– USB sarj cihazı gibi ürünlerin sim kart yuvalarından detay
– Oda parfümü kokusunun içindeki gizli kamera detay
– Harun Yılmaz Öztürk RÖP
– DHA Muhabiri Alparslan ÇINAR’ın gizli kamera ile kayıt alarak anonsu ardından aktüel kameraya bakarak anons yapması
– LED ışığın kurulumu detay
– Genel ve detaylar
HABER: Alparslan ÇINAR-KAMERA: Burak YALMAN/ANTALYA, (DHA)
===================================
Sıcaklık farkı, çileğin şeklini bozdu
ANTALYA’da seralarda üretilen çileklerden bazılarının iri ve şeklinin bozuk olması, tüketicilerde ‘hormon mu kullanılıyor’ endişesi yaratıyor. Ziraat mühendisleri, şekil bozukluğunun, iklim değişikliğinin de neden olduğu gece-gündüz sıcaklık farkından kaynaklandığını açıkladı.
Türkiye’nin örtüaltı yaş meyve sebze üretiminde en büyük paya sahip Antalya’da, kış aylarında birçok yaz meyve sebzesi de üretiliyor. Bu ürünlerden en yaygın olanlardan biri de çilek. Çileğin kilogram fiyatı Antalya Büyükşehir Belediyesi Toptancı Hali’nde 10 TL’yi, market, pazar ve manavlarda ise 15-20 TL’yi buluyor. Genellikle hazır paket şeklinde satışı yapılan çileklerin içinden, şekli bozuk ürünler de çıkabiliyor. Bu çilekler ise tüketicide hormon kullanıldığı endişesine yol açıyor.
‘SICAKLIK FARKI, KALSİYUM VE BOR EKSİKLİĞİ’
Antalya’nın yanı sıra Mersin ve Adana bölgelerinde de üretimi yaygın olan çilekteki şekil bozukluğunun, küresel ısınmanın da etkisiyle gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkından kaynaklandığı, herhangi bir hormon ya da kimyasal ilacın kesinlikle kullanılmadığı kaydedildi. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Antalya Şube Başkanı Vural Şahin, çilekteki şekil bozukluğunun sebeplerini şöyle sıraladı:
“Kalsiyum ve bor noksanlığından kaynaklı çileklerde şekil bozuklukları oluşabilir. Ayrıca gece-gündüz sıcaklık farkı, gübre yetersizliği de sebeptir. Bitki gece-gündüz sıcaklık farkı nedeniyle strese giriyor. Domateste olduğu gibi özellikle bombus arısı ya da bal arıları döllenme açısından büyük önem arz ediyor. Bu arıların kullanımı polen, meyve tutumunu sağlayacak ve şekil bozukluklarının giderilmesinin önüne geçecektir.”
‘ÇİLEKTE HORMON KULLANILMAZ’
Havaların soğuk olduğu dönemlerde çilek üretici veya tüketicilerinin şekli bozuk ürünlerle karşılaşabileceğini belirten ziraat mühendisi Abdülkadir Polatoğlu, “Bunlara biz şekil bozukluğu adını veriyoruz. Bu tür ürünleri hasatta minimum düzeye düşürmemiz lazım. Gece-gündüz sıcaklık farklarından dolayı çilekte şekil bozukluğu yaşanabiliyor. Diğer nedenleri de bitki besleme eksikliği, tozlanma ve döllenmedeki eksiklikler olabilir. Çilek zaten literatürde hormon kabul etmeyen tek bitki. Vatandaşlarımız ‘Acaba hormon mu yaptılar’ diye düşünüyor ama endişe etmesinler. Çünkü kesinlikle çilekte hormon kullanılamaz” dedi.
‘KÜRESEL ISINMA ETKİLİ’
Üreticilerin seralarda sıcaklığı sürekli kontrol etmesi, tozlanma ve döllenme konusunda arı gibi yeterli etken maddeler kullanmasını da öneren Polatoğlu, şöyle devam etti:
“Sıcaklıklar zaten Antalya gibi bölgelerde sıfırın altına fazla düşmüyor. Açık arazideki çilekler ise dondan korunmaya çalışılmalı. Küresel ısınma da gece-gündüz sıcaklık farkının etkenlerinden biri. Ayrıca geceleri karasal iklim gibi düşünelim, gündüzleri bitki 25-30 derece civarı sıcaklık alıyor, gece ise aniden soğumadan dolayı 5-10 derecelere düşüyor. Bu sıcaklık farkı, şekil bozukluğuna sebep olabiliyor.”
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
————–
– Yamuk çileklerden görüntü
– RÖP: Abdülkadir Polatoğlu ile röportaj
– Çileklerden görüntü
HABER: Mehmet ÇINAR-KAMERA: Tolga YILDIRIM/ANTALYA, (DHA) –
=================================
Covid yoğun bakımdaki ‘kuzucuklarını’ çiçeklerle ziyaret ediyor
ANTALYA Kepez Devlet Hastanesi’ndeki Covid-19 yoğun bakımda 15 günlük tedavi sonrası taburcu olan Nurettin Yücekaya (62), kendisine çok iyi baktığını söylediği sağlık çalışanlarını çiçeklerle ziyaret ediyor. ‘Kuzucuklarım’ dediği hemşirelerin kendisini babalarından ayırmadığını söyleyen Yücekaya, “Ömrüm yettiği sürece onları hep ziyarete geleceğim” dedi.
Koronavirüsün Türkiye’de ortaya çıkmasıyla kurulan pandemi hastanelerinde Covid yoğun bakımlardaki sağlık çalışanları, 1 yıldır canlarını hiçe sayarak, hastaları hayata döndürebilmek için çalışıyor. Yoğun bakımda tedavinin yanı sıra, hastaların tüm ihtiyaçlarını karşılayan sağlık çalışanları, duygusal anlar da yaşıyor. Çalışanların bu süreçteki en büyük mutlulukları ise hastalarının taburcu olması.
Bu hastalardan biri olan emekli devlet memuru Nurettin Yücekaya, geçen aylarda koronavirüse yakalanınca Kepez Devlet Hastanesi’ndeki pandemi servisinde tedaviye alındı. Durumu ağırlaşan Yücekaya, 10 gün sonra yoğun bakıma sevk edildi. Yoğun bakıma gideceğini duyunca büyük panik yaşayan Yücekaya, sağlık çalışanlarının samimi yaklaşımıyla rahatladı. Yoğun bakımdaki ilk gecesinde panik atak krizi geçiren Yücekaya’nın yanına giren hemşire ise uzun süre onu sakinleştirmeye çalıştı ve elini bir an olsun bırakmadı.
‘BENİM YATAĞIM BOŞ MU?’
Yücekaya, bu süreçte çalışan hemşireleri çocukları gibi görmeye başladı ve onlara gelinlerine seslendiği gibi ‘Kuzucuklarım’ demeye başladı. Bir süre sonra taburcu edilen Yücekaya, kendisini tedavi eden sağlık çalışanlarına teşekkür için bir süre sonra tekrar hastaneye geldi. Karşılarında taburcu ettikleri hastayı gören sağlık çalışanları, büyük sevinç yaşadı. Geçen günlerde de teşekkür için elinde çiçekle hastaneye gelen Yücekaya, yoğun bakım kapısından tedavi sürecinde kaldığı odayı görünce “Benim yatağım boş mu” diye hemşirelere sordu.
‘SICAK BİR ORTAM OLDUĞUNU HİSSETTİM’
Yaşadığı durumu bir sınav olarak gördüğünü söyleyen Nurettin Yücekaya, “Buraya gelmeden önce gördüğüm yoğun bakım aklıma gelince tedirginlik hissettim. Buraya geldiğimde tek odaya verdiler. Bunu bir sınav olarak düşündüm. Bana söylenen şeyleri yaptım. Burada sıcak bir ortam olduğunu hissettim ve 15 gün kaldığım yoğun bakımda bunu hissettim. İlk dönemlerde nefes tutulması yaşadım ve buradaki arkadaşları biraz panikletti. Bu durumda gelip saatlerce başımda duran hemşire Cennet, güzelce ilgilendi. Bana ‘Sakin ol, bunlar geçer’ diye telkinde bulundu” dedi.
‘SANKİ BABALARI GİBİ DAVRANDILAR’
Sağlık çalışanlarının özverili çalışmalarını takdir eden Yücekaya, “Burada tüm personel o kadar canla, başla ve özveriyle çalışıyordu ki. Kendi ismiyle seslenmesem dahi dönüp bakıyordu. Ne istiyorsak karşıladılar. Evimde görmediğim temizliği burada gördüm. 3 gelinim var, onlara ‘Kuzucuklarım’ diye seslenirim. Buradaki hemşire kızlarıma da o süreçte aynı şekilde seslendim. Onlar da sanki babalarına saygı gösterir gibi bana davrandılar. Beni rahatlatmak için istediğim müzikleri dahi çaldılar” diye konuştu.
‘MAAŞIMDAN KESİLİP ONLARA VERİLSİN’
Sağlık çalışanlarına teşekkür etmek için onları ziyaret ettiğini belirten Yücekaya, “Ben buraya gelmekle, buradaki insanlara az da olsa moral verebiliyorsam ne mutlu benim için. Burada gördüğüm iyilikleri, buradaki insanların güzelliklerini takdir etmek, onlara teşekkür etmek için buraya ziyarete geliyorum. Buradaki insanların fedakarlığına karşı benim aldığım maaşın 100 lirası kesilsin, onlara verilsin. Çünkü bu insanların ne şartlarda, nasıl özveriyle çalıştıklarına şahit oldum” diye konuştu.
‘BURAYA HASTALAR GENELDE PANİKLE GELİYOR’
1 yıllık süreçte zaman zaman çok yıprandıklarını söyleyen Covid Yoğun Bakım sorumlu hemşiresi Fatma Gökalp, “1 yıldır yoğun bakımda çalışıyorum. İlk Covid hastasını aldığımızda ne yapacağımızı bilemedik. Aynı yaşta olduğum bir hastayla karşılaştık ve hastamızı kaybettik. Çok üzücü bir durumdu ve bizleri çok yıprattı. Bunları gördükçe insanları hep uyarma gereği hissediyorsunuz. Buraya hastalar genelde panik halinde geliyor. Biz onları mümkün olduğunca psikolojik olarak rahatlatmaya çalışıyoruz. Her türlü tedavisini sağlamaya çalışıyoruz ama ‘Başka ne yapabiliriz’ diye düşünüyoruz. Giriyoruz, elini tutuyoruz, yeri geliyor 1 saat odasında kalıp sohbet ediyoruz, müzik dinlemek istiyorsa cep telefonumuzdan açıp dinletiyoruz” diye konuştu.
‘KENDİ ANNE, BABA, KARDEŞİMİZ VAR DİYE DÜŞÜNÜYORUZ’
Nurettin Yücekaya ile yaşadıklarını anlatan Gökalp, ziyaretten dolayı çok mutlu olduklarını söyledi. Gökalp, “Nurettin Amca burada yatan hastalarımızdan biriydi ve gece 2’de panik atak sıkıntısı yaşadı. Hepimiz toplanıp onu sakinleştirmeye çalıştık. Yavaş yavaş toparlamaya başladı. Bizler hep burada kendi anne, babamız, kardeşlerimiz var diye düşünüyoruz. Biz insanlara örnek olalım istiyoruz. Nurettin amcanın taburcu olmasından 15-20 gün sonra güvenlik görevlisi aradı ve ‘Nurettin Yücekaya geldi’ dedi. Ben de ‘O hasta çıktı’ deyince güvenlik arkadaş ‘Hayır amca burada sizi bekliyor’ dedi. Şaşırdık tabi ve çıktık gittik. Nurettin amca ellerinde poşetlerle bizlere bir şeyler getirmiş. O kadar sevindik ki. Ara ara böyle ziyaretimize geliyor, biz onu sağlıklı görünce daha çok mutlu oluyoruz” dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
————–
– Yoğun bakıma Nurettin Yücekaya’nın çiçekle gelmesi
– Nurettin Yücekaya’nın çiçeği hemşireye vermesi detay
– Hemşireden detaylar
– Hemşire Fatma Gökalp detay
– Nurettin Yücekaya’nın yoğun bakımdaki hemşireler ile diyaloğu(Diyalogda burası benim yatağımdı demesi)
– Nurettin Yücekaya RÖP
– Yoğun bakım hemşiresi Fatma Gökalp detay
– Yoğun bakımdaki uyarıcı levhalar detay
– Antalya Kepez Devlet Hastanesi dış plan detay
– Genel ve detaylar
HABER: Semih ERSÖZLER – İbrahim LALELİ-KAMERA: Burak YALMAN/ANTALYA, (DHA) –