‘MONTRÖ SÖZLEŞMESİNE BAĞLILIĞIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yapılan açıklamada iki temel iddianın ortaya konulduğunu hatırlatarak, “Birincisi Montrö Anlaşmasının tartışmaya açılmasıdır. İkinci iddia ise basında ve sosyal medyada yer alan bazı görüntülerdir. İstiklal Savaşımızın ardından kimi konularla birlikte boğazların statüsü ile ilgili sorunun çözümü de sonraki yıllara bırakılmıştı. Uzun görüşmelerin ardından 2’nci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde 1936 yılında bir kısmı da boğazlarla doğrudan ilgisi olmayan, kimi devletlerle Montrö Sözleşmesini imzaladık. Şüphesiz boğazların kontrolünü uluslararası bir komisyon yerine pek çok sınırlama ile de olsa Türkiye’ye bırakan bu sözleşme dönemin şartlarında önemli bir kazanımdır. İmzalandığı tarihten bugüne kadar boğazlarda bu sözleşmeye uygun olmayan pek çok tartışmalı hususla karşılaştığımız da bir gerçektir. Boğazlardaki gemi trafiğinin yer yer seyir güvenliğini tehdit edecek veya ciddi vakit kayıplarına yol açacak düzeye ulaşmış olması da meselenin ayrı bir boyutudur. Her şeye rağmen Montrö’nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor ve daha iyisi için imkan bulana kadar bu sözleşmeye bağlılığımızı sürdürüyoruz” dedi.
‘KANAL İSTANBUL EGEMENLİK HAKLARIMIZI GÜÇLENDİRECEK’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, imzalandığı tarihten beri bu sözleşme ile ilgili akademi dünyasında, medyada, diplomaside, askeri cenahta pek çok görüşün ortaya konduğunu belirterek, bugün de sözleşmenin tüm boyutlarıyla tartışılmaya devam ettiğini kaydetti. Erdoğan, “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı aldığı günlerde Meclis Başkanımıza bu çerçevede Montrö örneği verilerek bir soru yönetilmiştir. Meclis Başkanımız tamamen teorik olduğunu belirttiği bir cevap vererek, konuyu izah etmiş; fakat ‘Montrö’den çekilme’ diye bir durumun olmadığını da açıkça belirtmiştir. Eskiden beri süren bu tartışmanın akademik açıdan teorik bir yaklaşıma konu edilmesi, emekli amirallerin bir araya gelerek yayınladıkları bildirinin omurgası haline dönüştürülmüştür. Şayet amaç Montrö Sözleşmesi ile ilgili tartışmaya katkı sağlamaksa bunun mecrası bildiri yayınlamak değil, akademik dünyada ve medyada görüş ifade etmektir. Nitekim bu zaten yapılmaktadır. Hiç kimse de akademideki, medyadaki, siyasi alandaki tartışmalar sebebiyle kimsenin yakasına yapışmamış, meseleyi başka mecralara çekmeye çalışmamıştır. Ancak önceki gece yayınlanan bildiri tamamen bu çerçevenin dışında bir eylemdir” diye konuştu.
‘BU BİZİM EGEMENLİK MÜCADELEMİZDİR’
Erdoğan, Kanal İstanbul ile Montrö arasında kurulan bağın da temelden yanlış olduğunu kaydederek, “Türkiye Kanal İstanbul sayesinde İstanbul Boğazındaki ağır deniz trafiği yükünü hafifletirken, Montrö’deki sınırlamaların dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife de kavuşmuş olacaktır. Bu bizim egemenlik mücadelemizdir. Biz şu anda İstanbul Boğazı’nda egemen miyiz? Maalesef. Bir başka ifade ile Kanal İstanbul, boğazdaki egemenlik haklarımızı güçlendirecek bir projedir. Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik adına Türkiye’nin milli egemenlik haklarını tahkim edecek böyle bir projeye karşı çıkanlar en büyük Atatürk ve cumhuriyet düşmanıdır” ifadelerini kullandı.
‘MONTRÖ’DEN ÇIKMAYLA İLGİLİ ÇALIŞMAMIZ YOK’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı ve Türkiye’nin en büyük partisinin genel başkanı olarak vazifesinin Türkiye’nin ve Türk milletinin hak ve menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapmak olduğunu vurguladı. Erdoğan, “Montrö Sözleşmesi’nden çıkmayla ilgili halihazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır. Ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz. Bunları da uluslararası anlaşmaya veyahut da tartışmaya açarız” dedi.
‘BİR FOTOĞRAF VEREN ASKERE OLUMLU BAKMADIK, BAKMAYIZ’
Bildiriye konu olan ‘sarıklı amiral’ tartışmalarına değinen Erdoğan, “Biz geçmişte cübbeleri ile seçilmiş hükümete karşı düzenlenen mitinglere katılan rektörlere demokrasi ve hukuk adına karşı çıkmıştık. Geçmişte cübbeleri ile siyasi iktidarı hedef alan biri brifinglere iştirak eden yargı mensuplarını da demokrasi ve hukuk adına eleştirmiştik. Yine biz geçmişte üniformaları ile milli iradeyi çiğneyen askerlerin yaptıklarını demokrasi ve hukuk adına doğru bulmadığımızı açıkça söylemiştik. Bugün de aynı yerdeyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin disiplin anlayışı ile bağdaşmayacak bir fotoğraf veren askere olumlu bakmadık, bakmayız. Bunun münferit bir hadise olduğu açıkça bellidir. Söz konusu görüntünün yayımlandığı gün Türk Silahlı Kuvvetlerimiz zaten kendi içinde çok yönlü bir idari soruşturmayı hemen başlatmış ve sonuçlandırmıştır. Halen konu üzerinde çalışan Milli Savunma Bakanlığımız da kendi üzerine düşeni mutlaka yapacaktır. Bizim de yanlış bulduğumuz bu görüntünün ülkenin ve milletin topyekun huzursuzluğuna yol açacak bir bildirinin bahanesi olarak kullanılmasını ise kesinlikle art niyetli görüyoruz” diye konuştu.
‘ANAYASAYA YÖNELİK AÇIK TEHDİTTİR’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Savunma Üniversitesini laiklik ve Atatürkçülük tartışmalarının içine çekmeye çalışanların sinsi gayretler içinde olduğunu belirterek, “Geçmişte darbe imanlarını, ‘genç subaylar rahatsız’ diyerek ifade edenlerin Milli Savunma Üniversitemiz sayesinde artık bu imkandan mahrum kalınca işi emekli amiralleri havale ettikleri anlaşılıyor. Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum demokrasi ve hukuk içinde çözülecek meselelerin darbe imalı bildirilerin bahanesi haline dönüştürülmesi siyasi otoriteye rağmen anayasaya bağlılık gösterisi değil, tam tersine anayasaya yönelik açık tehdittir. Sadece bu tartışma bile başlı başına Türkiye’nin darbe dönemlerinin ürünü bir anayasadan yeni ve sivil bir anayasa geçiş ihtiyacını ispatlamaya yeterlidir. Türkiye’nin geleceğine umutla bakmaya en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde milletimizin ve özellikle gençlerimizin morallerini bozacak hiçbir hareketi müsamaha ile karşılayamayız. Ana muhalefet partisinin başını çektiği bir kesim bu tartışmanın ekonomik sıkıntıların üzerinin örtülmesi amacıyla kullanıldığını öne sürmektedir. Hâlbuki ekonomiye asıl zararı kendilerinin sürekli körüklediği bu tür tartışmalar vermektedir. Çarşamba günü Türkiye ekonomisinin salgın şartlarında hangi başarıları ortaya koyduğunu ayrıntılı şekilde milletimize paylaşacağım” ifadelerini kullandı.
‘BİLDİRİYE İMZA ATANLAR İÇİNDE CHP ÜYELERİ VAR’
Bildiriye imza atanlar içerisinde CHP’ye üye olanların bulunduğunu kaydeden Erdoğan, “Kendisi karısı yeğeni oğlu şusu busu olanlar var. Bunları yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceksiniz. Bu işin merkezinde aslında ana muhalefet partisinin ta kendisi var. Biz ekonomide bir şeyi konuşuyoruz bunu açıkladım. Türk ekonomisini yatırım, istihdam, üretim ve ihracat temelinde büyütmeyi çok daha iyi yerlere getirme mücadelesi vermeyi sürdüreceğiz. İktidara geldiğimizden bu yana kronolojik olarak biz ülkemizi nereden aldık bugün neredeyiz, yatırımlar dahil bütün bunları kronolojik olarak çarşamba günü millete seslenişte açıklayacağım. Aynı şekilde demokrasimizi de milli iradenin üstünlüğü temelinde darbelere, cuntalara, vesayete karşı gerektiğinde canımız pahasına mücadele ederek güçlendirecek geliştireceğiz” diye konuştu.