Özlem YURTÇU KARABULUT, Özgür KUMANOVALI / İstanbul, (DHA) TÜRK Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, Türkiye’de 50 hastanenin dahil edildiği araştırmaya göre, pandemi döneminde kalp krizi şikayetiyle hastane başvurularının yüzde 47 oranında azalmasına dikkat çekti. Prof. Dr. Erol, “İki kalp krizinden biri hastaneye gelmiyor, evde geçiriyor. Kayda bile girmiyorlar, bir kısmını belki de kaybediyoruz. Gelen hastalar da geç geliyorlar. Oysa çalışmada gördük ki 112’nin vakaya ulaşma süresi de ortalama 15 dakika. Yani sorun hastanın tereddüt edip 112’yi aramamasıyla ilgili. Oysa kalp krizinde zaman altın değerindedir. Öte yandan hipertansiyon da belirtisiz seyrettiği için büyük bir sorun. Hastaların yüzde 45’i yüksek tansiyon hastası olduğunun farkında değil çünkü düzenli olarak tansiyon takibi yapmıyoruz” dedi.
Koronavirüs salgını başladığından bu yana özellikle kronik hastalığı olanların ‘virüs kaparım’ endişesi ile hastaneye başvurmamaları, daha vahim sonuçlar doğuruyor. Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, bu dönemde en çok kalp krizine bağlı başvurularda azalma olduğuna dikkat çekerek, açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Erol, “Kovid-19 pandemisi nedeniyle çok özel bir dönemden geçiyoruz ülke ve dünya olarak. Kalp ve hipertansiyon hastalarında da Kovid-19’un olumsuz etkileri mevcut hepimizde olduğu gibi. ‘Kovid kaparım’ korkusuyla hastaların hastaneye gelme oranlarında ciddi azalmalar oldu. Özellikle hipertansiyona özel bir çalışmamız yok ama biz pandemi döneminde TKD olarak TURK MI 2 diye bir çalışma gerçekleştirdik, kalp krizleriyle ilgili. Pandemiden de yaptığımız TURK MI 1 çalışmasıyla verileri kıyasladık. Türkiye’de 50 büyük hastanenin dahil edildiği, tüm ülkeyi kapsayacak şekilde dizayn edildi çalışma. Burada gördük ki kalp krizine bağlı hastaneye başvuru ve yatışlarda yüzde 47’lik bir azalma var. Bu çok ciddi bir oran. Yani iki kalp krizi hastasından biri hastaneye gelmiyor, evde geçiriyor. Bunların bir kısmı kayda bile girmiyor, belki de kaybediyoruz, ölüyorlar. Gelen hastalar da geç geliyorlar. Oysa kalp krizinde erken müdahale son derece önemlidir. İlk saatler altın değerindedir. Bunun nedeni de hastaların belli bir süre tereddüt etmesiyle ilgili. 112’yi daha geç arıyorlar. Aslında bu çalışma şunu da gösterdi ki 112 vakalara vaktinde ulaşıyor. Ortalama 15 dakika içerisinde. Uygun zamanda da hastaneye getiriliyor hastalar ve doktorlar da çok uygun zamanlarda damarları açıyor. Ama hastaya bağlı faktörlerden dolayı gecikmeler oluyor. Önemli bir hasta kesimi de hastaneye hiç başvurmuyor” diye konuştu.
“DÜZENLİ TANSİYON TAKİBİNİ AKSATMAYIN”
Hipertansiyon hastalarında ise kalp krizindeki gibi düzenli hastane kontrollerinin çok şart olmadığını söyleyen Prof. Dr. Erol, dikkat edilecek en önemli kriterin, yüksek tansiyon hastalarının düzenli tansiyon takibi yapması ve anormal dalgalanmalarda doktoruna başvurmayı ihmal etmemesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Erol, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kronik hipertansiyonlu hastalar olağandışı bir durum olmadıkça doktora gelmeyebilirler. O konuda bir problem yok, hastanelerdeki riskli kalabalığı engellemek açısından bu doğru bir davranış pandemi döneminde. Ama onların da dikkat etmesi gereken en önemli konu, mutlaka tansiyonlarını düzenli takip etmeleri ve ilaçlarını da düzenli almaları. Ayrıca diyetlerine (tuzsuz yemek gibi) ve mümkün olduğunca hareketli olmaya dikkat etmeleri gerekiyor. Tansiyonlarında anormal bazı yükselmeler olursa ki bu dönemde çok sık rastlayabiliriz pandeminin olumsuz etkileri nedeniyle (örneğin yakınını kaybedebiliyor, evde kapalı kalmaya bağlı stres vs), öncelikle hekimleriyle iletişime geçsinler telefon ya da online olarak. Bu şekilde çözülebiliyorsa yine hastaneye gelmelerine gerek yok. Bunlara rağmen olağandışı tansiyon dalgalanmaları ya da yükselmeleri düzelmediğinde, hastalarımız tereddüt etmeden maskelerini takarak, mesafelerini koruyarak, doktor kontrollerine gidebilir.”
“BU BELİRTİLER OLURSA HEMEN 112’Yİ ARAYIN”
Prof. Dr. Erol, hipertansiyon hastalarında hastaneye acil başvurmayı gerektiren kırmızı alarm durumunu ise şu şekilde tanımladı:
“Büyük tansiyon 140 ya da halk arasındaki tabirle 14, küçüğün de 9’un (90) altında olması gerekiyor. 14 ile 9’un üzerine çıktığında hastalarımızın hemen panik olmalarına gerek yok. Ani bir yükselme (160-180 gibi) olduğunda o zaman kendilerine yazılmış olan dilaltı tabletlerini kullanabilirler. Tansiyon hastalarımızın çoğu zaten bu konuda eğitimlidirler. Ona rağmen düşmüyorsa 20 dakika sonra ilacı tekrarlayabilirler. Yine düşmüyorsa ya da başka ekstra belirtiler varsa, örneğin başta uğultu, şuur kaybı, kekeleme, konuşma güçlüğü, sendeleme gibi, o zaman kesinlikle hiç beklemeden (beyinle ilgili bir hadise gerçekleşiyor olabilir) 112’yi arayıp, hastaneye başvurmaları gerekiyor.”
“100 HASTADAN 45’İ HİPERTANSİYON HASTASI OLDUĞUNU BİLMİYOR”
Tansiyonun hiçbir zaman sürekli aynı düzeyde sabit kalamayacağını da vurgulayan Prof. Dr. Erol, “Hiç kimsenin tansiyonu ip gibi 12-12 gitmez. Heyecanlanırız yükselir, üzülürüz yükselir, uykuya dalarız düşer. Ondülan (dalgalı) bir seyir gösterir tansiyon. Önemli olan ortalamanın 14’e 9’un üzerinde çıkmamasıdır. Hipertansiyon çok ciddi semptomlara yol açmıyor erken dönemde. Enseden başlayan bir baş ağrısı, göz kararması, kulak çınlaması gibi belirtiler yapıyor. Bir süre sonra beyin o yüksek kan basıncına da otoregülasyon dediğimiz ayarlama ile adapte oluyor. Çevrenizde vardır, ‘Benim tansiyonum bu’ diyor hasta. Soruyorsunuz, 160. Aslında o onun tansiyonu ama hipertansiyon hastası farkında değil. Belirti olmaması da iki tane probleme yol açıyor. Birincisi hastaların çoğu tanı almadan hayatını sürdürüyor. Nitekim hipertansiyonundan haberdar olan kişilerin oranı Türkiye’de yüzde 55. Yani 100 tansiyon hastasının 45 tanesi yüksek tansiyonu olduğunu dahi bilmiyor. Bunlar ortalıkta geziyorlar ve bir süre sonra kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, kalp krizleri, beyin kanaması ve felç ile geliyorlar. Önemli bir kısmı da ilaçlarına riayet etmiyor bu belirtilerin silik olmasından dolayı” dedi.
“TANSİYON HASTALARI MUTLAKA AŞILARINI OLMALI”
Yüksek tansiyonda zamanında uygun tedaviye başlandığı taktirde musluğun baştan kısılmış olacağına işaret eden Prof. Dr. Erol, böylece toplumda da kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, kalp krizi, felç ve görme kaybı vakalarında ciddi bir azalma yaşanacağını vurguladı. Prof. Dr. Erol, yüksek tansiyon hastalarının Kovid aşısı olmaktan da asla çekinmemesi gerektiğini söyleyerek sözlerini şöyle noktaladı:
“Aslında tüm toplumun bu konuda tereddütlü olmaması lazım. Hangi aşı olursa olsun, sırası gelenin hiç tereddüt etmeden gidip aşısını olması gerekiyor. Kovid’den kurtulmanın tek yolu aşılama. Hipertansiyon hastalarının aşı olacakları zaman ilaçlarını değiştirmeleri ya da aşı olacakları gün ilaçlarını bırakmalarına da gerek yok.”
Görüntü dökümü:
Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol röp
Genel ve detay görüntüler